Bir Sarhoşun Hatıraları
Geçen haftaki kaldığımız yerden anılarımı sizlere anlatmaya çalışacağım.
Sarhoşu gömen çobanı bulup ona sormuşlar. Sen nasıl gömdün bu adamı? Biz bu adamı rüyamızda hepimiz de çok güzel gördük demişler.
Çoban anlatmaya başlamış. Zavallı kadın kocasının cesedini büyük bir çuvala koymuş binbir zorlukla yalpalıya yalpalıya götürüyordu. Yanına gittim ne yaptığını sordum. O da bana başından geçenleri bir bir anlattı. Kasabalının bunu yüz üstü bıraktıklarını, hepsini anlattı. Ordaki bulunanlar utançlarından çobanın yüzüne bakamamışlar. Yüzleri kızarmış, yaptıklarına çok pişman olmuşlar.
Çoban anlatmaya başlamış. Bacımın getirdiği bu mevtayı aldım, yıkadım, kefinledim ve mezar kazıp gömdüm. Allah’ım bu zavallı kadının bana getirdiği bu hediyeyi ben de sana hediye ediyorum. Bunun günahlarını bağışla, kusurlarını affet, yattığı yerde utandırma, benim de bu cenazeyi gömmemdeki eksikliklerimi, hatalarımı, affet dedim. Bacımı evine yolcu ettim dedi.
Orda bulunan doktor, kaymakam, cami hocası ve komşuları yaptıkları hataya pişman olmuşlar. Kadın da bunlara dönerek siz de şimdi benim anlattıklarımı iyice dinleyin der. Sizlerin bu yaptığınız kötülüklere karşı, Allah’ım da sizlerin bu yaptıklarınızı gördü. Kocamı ahiret hayatında en iyi derecede mükâfatlandırdı. Benim kocam ne kadar kötü bir insan olsa da kimseye bir zararı yoktu. Onun zararı sadece kendine idi. O da Allah’ımın yarattığı bir kul idi. Asıl ben size teşekkür ederim. Siz böyle etmekle farkında olmadan kocama en büyük iyiliği yaptınız dedi.
Bu olayın değişik bir şekli de İbrahim Ethem Hazretleri zamanında oldu. İbrahim Ethem Hazretleri Ramazanda iftara her gün bir misafir kabul edermiş. Bir gün sonrasına bir ateşperest gelmiş. İbrahim Ethem Hazretleri bunun ateşperest olduğunu anlayınca bunu sofrasından kovmuş. Kovmasıyla birlikte Allah tarafından bir emir gelmiş. Ya İbrahim! Sen benim yarattığım bu kulumu nasıl sofrandan kovarsın? Ben onun rızkını bu zamana kadar verdim. Sen bir yemek vakti ağırlayamadın. Koş git, onu çağır, onu sofrana al diye emir gelmiş. İbrahim Ethem Hazretleri yaptığı hatayı anlamış. Allah’a tövbe etmiş, koşup bu ateşperesti sofrasına çağırmış. Ben sana karşı çok büyük hata yaptım. Rabbimden emir geldi. Beni bağışla, soframa gel yemek ye demiş. Ateşperest demek sizin dininiz bu derece mükemmel bir din demiş. O da orada Müslüman olmuş.
Bazı kötülüklerin sonu iyiliklerde biter aynı bu olaylarda olduğu gibi.
1960’lı yıllarda küçük kardeşim Kemal çok ağır hastalandı, ateşler içinde yanıyor. Rahmetlik babamın mali durumu iyi değildi. O an için işsizdi. Doktora götürecek parası da yoktu. Mahallemizde de Macit diye bir komşumuz vardı. Daha evvelki yıllarda babamın yanında çok muavinlik yapmıştı. Bunun bir kötü huyu vardı. Devamlı içki içerdi. Çok iyi, çok merhametli biriydi. Elinden geldiği kadar herkese iyilik yapmak isterdi. Son zamanlarda içki almaya parası olmadığından onun yerine ispirto içerdi. İspirto da alkollü içki ihtiyacını bununla giderirdi. Onu bu içkiye alıştıranlardan Allah hesap sorsun.
Macit abi bize geldi. Bu çocuk çok hasta benim tanıdığım doktorlar var dedi. Çocuğu hazırlan, ona götürelim dedi. Yozgat’ın bütün doktorları Macit abimi çok severlerdi. Annem kardeşimi hazırladı. Macit abimle birlikte o zamanın doktoru Feridun Kulaklıoğlu’na götürdük. Bizim durumumuzu da doktor beye kısaca anlattı. Allah kendisinden razı olsun. Feridun Bey kardeşimi özene bezene iyice muayene etti. İğnesini yaptı. Yazıhanesinde bulunan en kaliteli ilaçlarından bize verdi. 3 güne kalmaz iyileşir dedi. Şayet iyileşmezse bana yine getirin dedi. Bizden para almadı. Bizi kapıya kadar da uğurladı. Allah Macit abimden de Doktor Feridun Beyden de razı olsun. Her ikisinin de büyük iyiliklerini gördük.
Kardeşim bu sayede iyileşti. Macit abim devamlı ispirto içtiğinden kendisine ispirtocu Macit derlerdi. Annesinin, babasının canı yandığından Macit abimi eve almazlardı. Çoğu zaman bizim evde kalırdı. Sabah ezanları okunmaya başlamadan uyanırdı. Kelime-i şehadet getirirdi. Zikir çekerdi. Şefaat ya Resulullah derdi. Hep ağlardı. Bizleri de ağlatırdı. Çok iyi, çok temiz bir abimizdi. Bütün zararı kendine idi.
Sonra bunun bir akrabası anneme, Cemile hanım sen bunu evine alıyorsun ama yarın bu ölürse senin başın belada kalır. Annesi babası gelir seninle uğraşır, sen bunu ne yap yap evinden çıkar dedi. O zamanlar annesinin babasının canı çok yandığından kim bana oğlum Macit’in ölüm haberini getirirse, onu mükâfatlandıracağım derdi.
Rahmetlik annemde gitti. Macit yavrum senin bizde iyiliğin çok. Biz senin iyiliğini hiçbir zaman ödeyemeyiz. Oğlum Kemal önce Allah’ın, sonra senin sayende iyi oldu. Yanlış anlama burda durman iyi olmaz dedi. Zavallı Macit abim anlıyorum Cemile teyze ben burda ölürsem sizin başınıza sorun yaratırım dedi. Bizden ayrıldı.
Macit abimi bu şekilde göndermek istemezdik. Ev halkı olarak da çok üzüldük. Macit abim ispirto içmeye devam etti. Bir zamanlar Zafer Otobüs Yazıhanesinde çalışırdı. Şoförler buna şaka yapmak için şişeye mazot koyup vermişler Macit al bunu iç diye. Macit abim de sarhoş kafayla almış mazotu “Magirus mazot içerde Macit içemez mi” demiş, mazotu tepesine dikmiş. Aradan fazla bir zaman da geçmeden rahmetlik oldu.
Akrabasının dediği gibi öldükten sonra annesinin, babasının ciğeri yandı. Çok üzüldüler, günlerce ağladılar. Gedikhasanlı kasabasındaki kabristanda yatanların çoğunun soyadı SUNTAY’dı. Macit abimin de soyadı SUNTAY’dı. Onlarla bir akrabalığı var mıydı, yok muydu bilmiyorum. Benim bildiğim Macit abim çok temiz kalpli, çok iyi bir insandı. Allah gani gani rahmet eylesin mekânı cennet olsun.
Bugünkü anlatacaklarım bundan ibaret olup haftaya değişik bir makalede buluşmak üzere yazımı Faruk Nafız Çamlıbel’ in şiiriyle kaldığımız yerden devam ediyorum. Hepinize selamlar, sayılar, sevgiler…
F A R U K N A F I Z Ç A M L I B E L
H A N D U V A R L A R I
Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince
Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine
Yol, hep yol, daima yol… Bitmiyor düzlük yine.
Ne civarda bir köy var, ne de bir evin hayali.
Sonunda ademdir diyor insana yolun hali.
Ara sıra geçiyor bir atlı iki yayan.
Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdayan.
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor.
Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor.