Ümit Alper abi lakabı şoför deli Ümit derlerdi. Ümit abim çok temiz çok iyi bir insandı. Mahalledeki fakir kolu komşuya hep yardım ederdi. Bazen kendisinde olmasa bile komşusunu düşünürdü. Mahalledeki bütün komşularımız Ümit abimi çok severlerdi. Asıl ismi Hilmi Üstün Alper idi. Fakat bu isimle kimse onu tanımaz. Hatta bir gün postacı bir evrak getirmiş Hilmi Üstün Alper burada mı oturuyor demiş, o zaman yeni evli olan hanımı yok burada öyle biri oturmuyor demiş. Ümit abi konuşulanları duymuş karısına o benim demiş. Karısı Ayşe abla da şaşırmış
Ümit abi ben çocukken Feyyaz Saraçoğlu’nun yeşil renkli FAUN kamyonunda çalışıyordu. Kamyon eniştesinin kamyonuydu. Bu kamyonu da kasap Ahmet amcamız sürüyordu. O da 25 sene kadar önce vefat etti. O da çok iyi usta bir şofördü. Allah rahmet eylesin mekânı cennet olsun. Daha sonraları Ümit abi veterinerliğin jipini sürerdi. Veterineri mezbahaneye getirir, götürürdü. Burada kesilen etleri veteriner kontrol eder giderdi. Ümit abi sonradan kamyon aldı. Nakliyecilik yaptı. En sonunda galericiliğe başladı. Araba alım satım işleriyle uğraştı.
Bu sıralarda ben bankadan emekli oldum. Özel idare binasının üstünde bulunan Yozgat Belediyesi eski başkanı merhum Cevdet Dündar’ın 4 katlı evini aldım. Kiracıları çıkarmak için onlara noterden ihtarname çektim. Kiracılarımdan biri de Ümit Alper abimdi. Ben evin yanında dışarıda dolaşırken benim yanıma sinirli sinirli bağırarak geldi. Elinde noter ihbarnamesi vardı. Sıddık Ağa’nın oğlu bu ne bu ne! diye bana sinirli bir şekildi kızıyordu. Ben de noter ihtarnamesi evden çıkman için dedim. Niye bana söylemeden bu ihtarnameyi çektin dedi, ilk tanışmamız bu şekildi oldu. Bende ona kirayı artır öyle otur dedim. Sonunda kirayı 90 mark olarak yaptık o şekilde oturdu. 11 Eylül 2001 krizinde mark acayip şekilde yükseldi. Ümit abi sabaha kadar uyumamış yatağın içinde Oflaya puflaya sabahı zor etmiş haber saldım. Kiramı Türk parası olarak normal bir miktarda ödemesini söyledim. Oda rahatladı sevindi. Ümit abimin gelini keşke akşam haber verseydin de kayın babam rahat uyusaydı dedi.
Ümit abimle ilk tanışmamız bu şekilde oldu. Sonunda o bizden memnun bizde ondan memnun olarak 20 sene bir arada durduk. Çok büyük iyiliklerini gördüm. Bir ara öğretmen kızım Malatya’dan gelirken Sivas’ın Yıldızeli ilçesinde kalmış, hava kararıyor. Kız başına araba bulamamış. Bana telefon etti. Baba ben Yıldızeli’ndeyim gelin beni buradan alın dedi.
O zamanlar benim yeşil Doğan SLX taksim vardı. Ümit abiye gittim. Ümit abi kızım Yıldızeli’nde kalmış seninle gidip getirelim dedim. Ümit abim daha yemek yememişti. Karnı açtı. Yemeğini ye öyle gidelim dedim. Sofra hazır olmasına rağmen yemek yemedi . “Hadi gidelim İsmail” dedi. Kız çocuğu akşamın karanlığında ne olur ne olmaz dedi. Benim taksiyi Ümit abim sürdü. O kadar hızlı sürdü ki anlatamam. O arabayı sürerken ben korkumdan kapı kollarını sımsıkı tutuyordum. Benim korktuğumu anladı gülüyordu. Yolda ne kadar lüks taksi varsa hepsini solladık. Kimse bizi geçemiyordu. Yolda bir yere geldik. İsmail emniyet kemerini tak burada polis olur dedi. Dediği gibi de polis kontrolü vardı. Orayı geçtik tamam şimdi kemerini çıkar dedi. Gerçekten yolların bütün kontrol yerlerini biliyordu en sonunda Yıldızeli’ne geldik. Ümit abi bak görebiliyor musun dedi. Ben de yok Ümit abi göremiyorum dedim. Ümit abi ben gördüm dedi. Kızım, Atatürk heykelinin önüne oturmuş bizi bekliyordu. Gidip ordan aldık. Yozgat a doğru hareket ettik.
Ben Ümit abime bir lokantanın önünde durda hep beraber bir yemek yiyelim dedim. Ümit abim aç olmasına rağmen olmaz dedi kabul etmedi. Aç acına yola devam etti. Eve gidince yeriz dedi. Yine arabayı geçenin karanlığında çok süratli bir şekilde sürüyordu. Bizi gidiş geliş iki saatten az bir zamanda Yozgat’a getirdi. Ümit abimin bu iyiliğini de hiç unutamam.
Rahmetlik annem Ankara da safra kesesinden ameliyat olacak bizi Ankara’ya götürüp getirdi. Hiçbir emeğini bizden esirgemedi.
Benim çocukların düğünü olduğunda evini bize açar gelen misafirlere her türlü ikramları yapardı. Evden çay şeker kolonya gibi şeyleri getirirdik. Bize kızardı. Bura ev değil mi niye evden getiriyorsun derdi. O zamanlar Ümit abimle altlı, üstlü otururduk.
Annem rahmetli olunca benimle beraber mezar yeri almama cenazeyi kaldırmama, ne gerekiyorsa hepsini fazlasıyla yaptı. Beni yalnız bırakmadı. Ümit abimin birde bacanağı vardı. Şıh Mehmet derdik. O da çok iyi bir arkadaştı. Ümit abim devamlı bununla gezerdi.
Bu aldığım evde uzun süre kaldık. Sanki akraba olmuştuk. Kaç sene kirayı artırmadan oturttum. Sonunda ÜMİT abimin hanımı rahatsızlandı. Ankara ya tedaviye gitti. Orada rahmetli oldu. Ona da çok üzüldük. Ümit abinin oğlu Asım bir ara Ankara ya taşındılar 4-5 sene Ankara da kaldılar. Tekrar Yozgat’a geldiler. Nasip oldu yine bizim eve oturdular. Ümit abimin ölümüne ailece çok üzüldük. Allah gani gani rahmet eylesin mekânı cennet olsun. Allah cc. Peygamber Efendimize komsu eylesin
Bugünkü anlatacaklarım bundan ibaret olup, haftaya başka bir makalede buluşmak üzere yazımı Faruk Nafız Çamlıbel’in bir şiiriyle bitiriyorum. Hepinize selamlar saygılar sevgiler
Faruk Nafız Çamlıbel
Han Duvarları
Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa
“On yıl var ayrıyım Kınadağı’ndan
Baba ocağından yar kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan huduta atılmışım ben”
Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi…
Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
Artık bahtın açıktır, uzun etme arkadaş
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Araya gitti diye içlenme baharına
Huduttan götürdüğün şen yetişir yarına...
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı… Buz tutuyor her soluk.
Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.