Örtüyle, başörtüsüyle alâkalı olarak İslâm tarihinde iki önemli hâdise cereyan etmiştir:

Bu olaylardan birisi Medîne-i Münevvere’de, Hicret’in ikinci yılı (M. 624)  Şevvâl ayında vukû bulmuştur. Benî Kaynukâ Yahudilerinden bir kuyumcunun dükkânına, ziynet yaptırmak için Ensar’dan bir sahâbî hanım gelmiş, Yahudi kuyumcu, kadından yüzündeki örtüyü açmasını istemiş; ancak mü’mine hanım Müslüman olduğunu söyleyerek peçesini açmaya kararlı bir tavırla karşı çıkmıştır. Bu sırada Yahudi kuyumcunun yanında çalışan bir Benî Kaynukalı, kadıncağızın arka eteğini ona hissettirmeden bir dikenle sırtına iğnelemiştir. Alış verişini bitiren sahâbî hanım gitmek için ayağa kalktığında eteği açılmış ve mahremi görünmüştür. Kadın feryat edip bağırmaya başlamış, bu sırada oradan geçen bir Müslüman olaya müdâhale etmiş ve çıkan kavgada sahâbî erkek Yahudi kuyumcuyu öldürmüştür. Bunu gören çevredeki Benî Kaynuka Yahudileri de Müslüman erkeğin üzerine saldırmış ve onu şehit etmişlerdir.[1] Bu olay neticesi kan dökülünce Yahudilerle Müslümanlar arasında husûmet başlamıştır.  Çünkü Benî Kaynuka Yahudileri, Allah Resûlü (s.a.v.) ile yaptıkları “Medîne Sözleşmesi”ni ihlâl etmiş ve Müslüman bir kadının örtüsüne müdâhalede bulundukları gibi, bir sahâbîyi de şehit düşürmüşlerdir. Bu hâdise sonrası Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Beni Kaynuka Yahudilerine, akitlerine ihânet ettiklerini söyleyerek once onları İslâm’a dâvet etmiş, kabul görmeyince de Kaynukaoğullarına karşı savaş açmıştır. İslâm tarihine “Benî Kaynuka Gazâsı” diye geçen cihat neticesi Kaynukaoğulları esir edilmiş, mallarına el konmuş ve bu kabile Medîne’den sürülmüştür.[2] 

 

İslâm tarihindeki başörtüsüyle alâkalı ikinci hâdise ise, Millî Mücâdele’de düşman işgalinden ilk kurtulan şehir olan (12 Şubat 1920) ve isminin önüne “Kahraman”[3] sıfatı verilen “Maraş” ilimizde vukû bulmuş ve olayın gelişimi şu şekilde olmuştur:

 

Osmanlı Devleti, I.  Dünya Savaşı’ında mağlup olmuş ve Îtilaf Devletleri’yle 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütârekesi’ni imzalamıştır. Bu antlaşma gereği Anadolu’nun birçok yeri gibi Maraş da düşman işgaline uğramıştır. Ve 22 Şubat 1919’da İngilizler Maraş’a girmiş, ancak İngilizler 29 Ekim 1919 tarihinde -Sykes-Picot Anlaşması gereğince- şehri, Fransızlara teslim etmişlerdir. Fransız birliklerinin şehre girmesinin ardından, Maraş’taki yerli Ermeniler, Fransızlardan güç ve destek alarak taşkınlık yapmaya ve Türklere sataşmaya başlamıştır. 31 Ekim 1919 günü ikindi vakti sarhoş Fransız ve Ermeni askerleri çarşıdan kışlalarına dönerken, Uzunoluk Hamamı’ndan çıkan yüzleri peçeli üç Türk kadınını görünce onları tâciz etmeye kalkışmıştır. Bu askerlerden Ermeni olan bir kişi hamamdan çıkan kadınlardan birisinin başörtüsüne el atıp peçesini yırmış ve; “Artık burası Türk memleketi değildir, Fransız müsteklemesinde peçe ile, örtü ile gezilmez!” diyerek kadıncağıza sarkıntılık etmek istemiştir.

DEVAMI YARIN

[1] M.Âsım Köksal, İslâm Tarihi, II, 236
[2] M.Âsım Köksal, İslâm Tarihi, II, 237-241
[3] Sütçü İmam, 31 Ekim 1919 günü düşmana ilk kurşunu sıkarak Maraş’ta Millî  Mücâdele’yi başlatmış ve “Maraş bize mezar olmadan düşmana gülzâr  olmaz” diyen Maraş halkının tamamının gece gündüz demeden verdiği çete savaşları neticesi 12 Şubat 1920 tarihinde de Fransız askerleri şehirden kaçmak mecburiyetinde bırakılmıştır. İstiklâl Harbi’nde kendi kendini  kurtaran ve 7’den 70’e halkının tamamı Millî Mücâdele’ye katılan ilk şehir olan Maraş’ı taltif etmek için, Büyük Millet Meclisi tarafından 5 Nisan 1925 günü şehir halkının tamamına münhasır olmak üzere -bu dünyada ve Türkiye’de ilk ve tektir- “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” verilmiştir. Ayrıca TBMM 7 Şubat 1973’te aldığı bir kararla, Maraş’a “kahramanlık” unvanı lâyık görmüş ve şehrin ismi de “Kahramanmaraş” olarak değiştirilmiştir.