Çağı yakalamak ve çağa ayak uydurmak bilimle, teknolojiyle oluyor. Gelişme çağına ayak uyduramayanlar küçülmeye, yok olmaya mahkûmdurlar. Kalkınamayan ve gelişmeyen toplumlar gelişen toplumların elinde oyuncak oluyorlarmı.
Bunları ifade ederken bir kültürden Osmanlı-Türk kültüründen söz ediyoruz. Osmanlı’da mektep medrese yok diyenlere tarihinizi iyi okuyun demek geliyor icimizden.
Günümüz dünyasını değerlendirdiğimizde karşıma çıkan tablo şu Avrupalı Osmanlı gibi olmuş, Osmanlı’nın torunları da ortaçağın Avrupalısı gibi... Tarihin cilvesine bakın ki Ortaçağın Avrupalısi bilimde sanatta sizi geçmis siz ise Ortaçağ Avrupalısi gibi kalmışsiniz. Atı alan Üsküdar’ı geçmiş derler ya işte aynen öyle.
İslamiyetin temelinde “oku” emri var ancak bizim insanımız okumayan, kitaptan uzaklaşan bir topluma dönüşmüş.
Okumayı; okuma-yazma olarak değerlendirmişiz. Araştırma ve teknolojiyi yakalama derdine düşmemişiz.
Bugün bunun eksikliğini tamamlamak için gayret ediyoruz.
Şükür Okuma-yazma bilmeyen insanımız kalmamış, bu sevindirici bir gelişme olsa da her şey okuma-yazma bilmekle tamamlanmıyor. Gelişme: Bilimde, sanatta, teknolojide ve bilgisayar çağına ayak uydurmada yatıyor.
En büyük sıkıntımız okumayı bir tutku haline getirememiş olmak ve insanımıza okuma yazma alışkanlığını kazandıramamak. Bilim adamı yetiştirmede çağa ayak uyduramamak.
Bu konuda bir gayretimiz var mı? Elbette var.
Dikkat buyurun, tüm gelişmiş ülkelerde okuma alışkanlığı bir sevdaya dönüşmüş.
Biz de ise kitap okumak adeta çileye dönüşüyor. Evlerimizden uzaklaştırdığımız eserler; bürolarımızdan attigimiz kitaplar kütüphane raflarında çürümeye terk edilmiş. Kaçımızın evinde kütüphanesi var? Kaç esnafın dükkânında okuyabileceği birkaç kitabı var? Kaçımız okumayı alışkanlık haline getirmişiz söyler misiniz? Biz niye kitaptan, bilimden sanattan uzaklaşmışiz.
“Okumak da neymiş?” dercesine... Kitap Okumak, araştırmak bir yük bizim için... Ama gelişmiş ülkeler Kitapla dost, kitap onlarin en yakın arkadaşı olmuş. Kitapla gelişmeyi kalkınmayı yakalamışlar.
Bu durumda: Hepimizin üzerine düşen görevler var. Kitap dostu olmak, kitapla dost kalmak. Evlerimizde, iş yerlerimizde mutlaka birer kitap dolabı bulundurmak ve boş zamanımızı kitap okuyarak degerlendirmek.
Anne-baba olarak evvela biz okumalıyız.
Evde, işyerinde otobüste, yazıhanede nerede olursak olalım kitap elimizden düşmemeli. Boş zamanlarimiz kitapla doldurulmali. Okumalı anlamali kardeş olmalı ve Türk toplumuna okuma alışkanlığını kazandırmalıyız. Ayrımı gayrimi ve boş siyaseti bir kenara bırakıp kardeş olmalıyız. Ülkemizin gelişip kalkınması için çalışmalıyız. Buna mecburuz çünkü biz kalkınmak gelişmek istiyoruz. O halde kitapla da dost olmaya, dost kalmaya mecburuz!...
Yediden yetmişe gencinden ihtiyarına kitapla olan dostluğumuzu kazandığımızda, işte o zaman gelişmenin, kalkınmanın, mutluluğun anahtarını yakalamış olacağız.
Günümüzün en büyük hastalığı okuyamamak, ya da kitap okumayı önemsememek…
Bilgi çağına ayak uydurabilmemiz için okumayı tutku haline getirmemiz gerekiyor.
Öyle değil mi dostlar?
Siyaseti ve cekismeyi boş verin; Çünkü
Kitaba dost olan ülkeler gelişiyor- kalkınıyor… Okuma Eğitim hayatımızın tüm alanını kapsamlı: "Beşikten mezara kadar ilim öğrenmek” temel düsturumuz olmadığı sürece yeni çağa ayak uyduramayız, gelişemeyiz ve kalkınamayız.
Biz nerede yanlış yapıyoruz ? diyenlere cevabımız budur