Yağmur ve kar, doğanın can damarıdır. Kar yağmadığında telaşlanırız, “Suyumuz azalacak!” diye; yağmur yağmadığında da hayıflanırız, “Ekinimiz, mahsulümüz kuruyacak!” diye… Velhasıl, rahmet olmadan bereket olmaz. Rahmetin sahibi de Yüce Allah’tır; bu yüzden çıkarız yağmur dualarına.

Köyde yapılan birkaç yağmur duasına katıldım; hatıralarını da asla unutamam. Kadın, kız, çoluk çocuk herkes katılır; kurbanlar kesilir, dualar edilir, toplu yemekler hazırlanırdı. Bizde yağmur duası bir gelenek hâlini almıştı. Bugün, her ne kadar aslına tam uygun yapılmasa da toplumumuzda yağmur duaları devam ediyor.

Bu konuda ilginç bir anımız var. Yine bir kuraklık dönemiydi. Biz de küçüktük ama aklımız eriyordu bu işe. Uzun süren kuraklık sonrası rahmet kesilince, rahmetli dedem, nineme şöyle dedi:
“Safiye, rahmet kesildi. Sen kazma küreği al, mezarlığa git. Çok eski mezarlardan birini aç; çıkan cesedin kellesini al, getir, akar bir suyun içine göm.”

Böyle bir yağmur duası daha önce ne görmüş ne duymuştum. Ninem aynen öyle yaptı. Hatırladığım kadarıyla olayı ben de izlemiştim. Ninem, mezardan çıkardığı o kafayı köyün altındaki akar suya gömdü. Süreyi tam hatırlamıyorum ama bir müddet sonra yağış başladı; öyle ki seller sular aktı. Yağmur uzun süre devam edince dedem bu kez,
“Safiye, kelleyi götür, eski yerine göm; köyü sel su götürecek!”
dedi. Ninem de öyle yaptı.

Böyle bir yağmur duasını hayatım boyunca başka hiç kimseden duymadım. Olayın üzerinden çok uzun zaman geçti ama bu anıyı unutamıyorum. Rahmetli dedem medrese talebesiydi. Dua eder, muska yazardı ama karşılığında asla para pul almazdı. Köylülerimiz ona saygı gösterir, sıkıntılarını paylaşırdı.

Köyde eski gelenek ve görenekler yaşatılır, birlik ve beraberlik sağlanır; imece usulü fazlasıyla uygulanırdı. Düğünlere, cenazelere herkes katılır, yoğun bir kalabalık olurdu.

Köy odaları da erkeklerin toplanma yeriydi. Biz de köy odalarında çok bulunduk. O saygıyı, o sevgiyi köy odalarında gördük, yaşadık. Birlik, beraberlik ve kardeşliğin ne demek olduğunu orada öğrendik.

Bugün köylere gittiğimizde bunların hiçbirini göremiyoruz. Ne yalan söyleyeyim, çocukluğumun o sevgi ve saygı dolu günlerini arıyorum. Biz mi değişiyoruz, zaman mı?
Ne değişirse değişsin; insanî yaşam, kardeşlik duygusu ile örf ve âdetlerimize bağlılığımız değişmemeli. Ne dersiniz?