Ahmet Nazım Kafaoğlu 23 Mart 1337 (1921) günü, düşmanın takviyeli üç piyade tümeni İnegöl-Yenişehir istikametinde ileri harekâtına başladığı zaman, üçüncü güvenli suretle mevzilenmişti:Tümen karargâhı Derinler Köyü'nde; 27-28. alaylar Hoca Köyü, Cerrah dolaylarına yerleşmiş. Tümenin 20. Alay Karargâhı İnegöl kasabasında bulunuyor. Alayın bir bölüğü İnegöl’de istirahatte, diğer bir bölüğü ise düşman mevzilerine yakın bir mesafede olan ve şose üzerinde bulunan Akhisar Köyü’nde yer almıştı. Dört makineli tüfekle ben de İnegöl kasabasında idim. Fırsat düşmüşken, burada bir hatıramı yeniden yaşamak isterim: Bölüğümle aylardır İnegöl kasabasında bulunuyor ve merkez kumandanı vazifesini de deruhte etmiş idim. Bu sebeple, İnegöl halkıyla yakın münasebetlerim oluyordu. Çok zamanlar sohbet esnasında bana şaka yaparlardı. “Düşman gelir gelmez tüfek atmadan kaçar mısınız?” diyenler de bulunuyordu. Benden cevaben “Hayır” alırlardı.
Ekmeğini yediğimiz, suyunu içtiğimiz şirin İnegöl’ü kan dökmeden düşmana teslim etmeyeceğimi söylerdim. Bunun için kararlıydım. İnegöl halkının gözleri önünde, Türkiye’ye yakışan bir savaş örneği verecektim.
Sabahın erken vaktinde, Akhisar Köyü’nde bulunan Darü’s-Saâdet Eytamlar Müdürü İsmail Hakkı Bey’in komutası altında bir bölükle düşmanın temas etmesi üzerine, 29. Alay Karargâhı ve bir bölüğü ile beraberim. Bölüm, İnegöl’ün yakınında ve garbında bulunan Kalbur Köprüsü’nün cenubundaki fundalıkta evvelden hazırladığı makineli tüfek yuvalarına yerleştim. Bu mevziyi evvelden keşfetmiştim.
Bu mevzi gerisinde Keşiş’e doğru uzanan ve Çeltikçi Vadisi adını taşıyan, baştan başa ovayı kat eden derin bir vadi vardı ki ben, yakın bir mesafede düşmanla savaştıktan sonra bu vadiden faydalanarak ricat etmeye karar vermiştim.
Düşman kuvvetleri sağ ve sol cenahlarımızla temasa geçti ve kati muharebe kabul etmeyen müfrezelerimizi az zamanda geri itmeye muvaffak oldu. Düşman, bu vaziyet karşısında hâlinden emin olarak İnegöl istikametinde yürüyüşe başladı. İşte bu esnada, komutası altında bulunduğum alay kumandanı Yüzbaşı İbrahim Bey (bu zat, kumandan muavini Hacı Vasfi'nin abisiydi) bana emir verdi. Rica etmemi istiyordu. Ben, İnegöl halkına verdiğim sözü yerine getirme kararındaydım. Vaziyeti izah ettim, bu mevzide kan dökeceğimi söyledim. Fakat kumandan ısrar etti. Ben de: “Siz çekilirseniz çekilin, ben çekilmeyeceğim.” dedim.Biliyordum ki kumandan daha fazla ısrar edemeyecekti. Alayının yüzde seksenini yine Yozgat yiğitleri teşkil ettiği ve bu yiğitlerin de beni çok sevdiğini bildiğinden, benim için herhangi bir baskı mevzubahis değildi. Bunun üzerine kumandan sükût etti ve neticeye intizar ediyordu. Fakat makineli bölüğü takviye eden 29. Alay’ın iki bölüğü, sol kanadımı boş bırakarak ricat etmiş; ben, bölüğümle ve yalnız alay karargâhıyla bu mevzide kalmıştım.
İçine yerleştiğim fundalığın garbına ve düşman istikametine beş binlik bir kuvveti ileri sürerek düşmanı intizar ettim. Cephede hareket yoktu. Düşman kuvvetleri emin bir vaziyette mevzilendi ve gizlendiği mahalle, on metrelik mesafede bulunan Pelet Köprüsü’nden geçmeye başladı. Tam bu esnadadır ki dört makineli tüfek, düşman üzerine ölüm saçtı ki düşman neye uğradığını şaşırmıştı. Köprünün üzeri cesetlerle doluydu.
Ben daha fazla beklemedim. Adı geçen Çeltik Vadisi’ne çekildim. Vadinin hilafında ve Keşiş Dağları’na yakın mesafede olan Çeltikçi Köyü’nde vadiden çıktım. Alay kumandanı küsmüş, gitmişti.
Çeltikçi Köyü, İnegöl kasabası ile tam bir hizada bulunuyordu. Ben burada da, yani İnegöl halkının nazarları önünde boşu boşuna mı muharebe vermeyi düşündüm? Cenahlarım boştaydı. Düşmanın iki süvari bölüğü bu köy istikametinde ilerliyordu. Ben yine ihtimamla gizlenmiştim.
Hiç unutmam, o şanlı günde tümen karargâhında bulunan, halen hayattaki Ahmet Binici ve Badıllı İbrahim Efendi (bu zat, Sungurlu’nun Badıllı Köyü’nden) tümen kumandan vekiline başvurarak 150 atlı ile beni tahliye etmek istediklerini söylemişler. Kumandanın muvafakati üzerine, bu cesur Yozgat dilaverleri tümenden ayrılarak gelmiş, beni Çeltikçi Köyü’nden takviye
etmişti.