Herkes konuşuyor ama kimse dinlemiyor. Çoğu kez dinliyor gibi yapıyoruz, bazen de dinlediklerimizi kendine silah olarak kullanıyoruz. Oysa dinlemek, en derin şefkat eylemidir. İnsan kulağından beslenir.
Dinlemek, bir insanın kalbine açılan en güvenli kapıdır. İnsan, en çok duyulduğunda iyileşir. Sosyologlar, toplumsal bağların zayıflamasının en büyük nedenlerinden birinin dinleme eksikliği olduğunu söylüyor. Hepimiz konuşuyoruz, hepimiz anlatıyoruz; ama gerçek anlamda dinleyen insan sayısı günden güne azalıyor. Oysa dinlemek sadece kulakla yapılan bir iş değildir, kalple de dinlenir.
Kur’an-ı Kerim’de “Onlar ki sözü dinlerler, en güzeline uyarlar.” (Zümer, 18) buyrulur. Bu ayet bize dinlemenin ne kadar değerli bir ibadet olduğunu hatırlatır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) insanların derdini dinler, sözünü kesmeden sonuna kadar sabırla beklerdi. Bazen sadece omzuna dokunur, göz teması kurar, kişinin yalnız olmadığını hissettirirdi.
Modern psikoloji de bu hakikati onaylıyor. “Aktif dinleme”, karşımızdakinin duygularına tüm dikkatimizi verip yargılamadan kabul etmektir. Bir insan kendini anlaşılmış hissettiğinde, beyninde iyileştirici hormonlar salgılanır; stres azalır, kalp ritmi sakinleşir. Kişi, “Yalnız değilim.” hissiyle rahatlar.
Ne var ki çoğu zaman sadece cevap vermek için dinliyoruz. Daha kötüsü, bazen dinliyoruz ki konuşanı kendi sözleriyle yaralayabilelim. Dinlediklerimizi saklıyoruz, zamanı gelince bir silah gibi kullanıyoruz. Bu, dinlemenin en tehlikeli halidir. Çünkü güven duygusunu yok eder. Oysa gerçek dinleme, konuşanın duygusunu anlamak için gönül vermektir. İnsan bazen teselliye değil, yanında birinin susmasına, yükünü taşımasına ihtiyaç duyar. “Yanındayım” demenin en etkili yolu budur.
Toplum olarak yeniden dinlemeyi öğrenmeliyiz. Evde çocuklarımızı, eşimizi, yaşlılarımızı sevgiyle dinlemeliyiz. İletişimin en kolay yolu dinlemektir. Komşumuz, arkadaşımızın derdini sabırla dinlemek, onun yükünü hafifletir; tıpkı sadaka vermek gibi bir hayırdır. Dini, kültürel geleneğimizde bile dinlemek bir emanettir. Karşımızdaki insan bir sırrını paylaştığında, aslında yüreğini açmıştır. O yüreğe saygı duymak, o sırrı korumak bizim sorumluluğumuzdur.
Bir bilgeye “Sırlarını niçin bu kadar dikkatle dinliyorsun?” diye sorarlar. Bilge gülümser:
“Çünkü bir insan konuşurken, Allah bana bir kalbin kapısını açıyor. Ben de içeri girip orada oturuyorum. O kapıyı sessizlikle kapatmazsam emanete ihanet etmiş olurum.” der.
Sessizce yanında durmak bile, dertli bir yüreğe merhem olur. Konuşan değil, dinleyen insan toplumu onarır. Çünkü dinlemek, kulakla değil; sevgiyle, merhametle ve kalple yapılırsa iyileştirir