Yalnızlık türküsüydü benimkisi, belki de seni her özlediğimde boğazıma düğümlenen şu poyrazın, yerden alıp sıvaları dökülmüş çatlak evlerin duvarlarına kendisini vurmasıydı…

Kirpiklerim kar fırtınasında, gözlerim seyrek bir serabı karşılar gibi, yine sen bakıyorsun buz saçaklı eski bir konaktan…

Yürüyorum, ayaklarımın kara saplanan noktasında seni görüyorum. Ve o yalnızlık şarkısı gelip saplanıyor yüreğime. Sonra avazımın çıktığı kadar yalnızım…

Uzayan dar sokaklarda yitirmiştim gözlerini ve o gözlerinki her aklıma geldiğinde donduruyordu nefesimi…

Ben sana kar gülü dememiştim, ben sana karım diyememiştim. Sen soğuk bir dağ kasabasında ölmüştün ve ben bir şey yapamamıştım… Soğuna bir battaniye örtememiş, sobana bir iki odun parçası atamamıştım ve soğuk bir sabahla gelen ayrılığa, ince belli bir bardakta çay getirememiş sonra o sıcak poçayı bölüp verememiştim…

Şimdi kimi görsem sen sanıyorum, şimdi hangi eve baksam seni görüyorum ve şimdi merhaba dese birisi sen sanıp ölebilirim kollarında…