İstanbul’da yetişen velilerden Abdülehad Nuri hazretleri devrinde vezirlerden biri, bir kese “altın” alıp hediye etti bu büyük veliye.
Sonra da böbürlendi.
İçinden “Bu kadar kıymetli hediyeyi kimse veremez” dedi.
Büyük veli bunu sezdi.
Ve o vezire;
“Bu altınları verdim diye mi böbürleniyorsun. Bunlar; bizim gözümüzde topraktan farksızdır” buyurdu.
Sonrası malum...
Altınlar “toprak” oldu...
* * *
Bu büyük zat, bir gence “Kötü arkadaşlardan sakın evlâdım! Onlar; Allah’ın merhametini ileri sürüp seni aldatırlar” buyurdu.
Genç, anlayamadı.
Ve büyük zata;
“Allahü teâlâ merhametli değil mi efendim?” diye sordu.
Cevabında;
“Elbette merhametlidir. Ama azabı da çok şiddetlidir. Kâfirleri ve günah işleyenleri yakar” buyurdu.
* * *
Bir gün de bazı dostlarına;
“Emr-i maruf, yani dine hizmet etmek kime nasip olursa, çok sevinsin, çok şükretsin” buyurdu.
Dostları;
“Bu iş, çok mu sevaptır efendim?” dediklerinde;
“Elbette... Bir beldede küfre karşı emr-i maruf yapılırsa, Allahü teâlâ o beldenin hak ettiği azabı tehir eder. Emr-i maruf yapılmayan beldeye ise azab-ı ilâhî gelir” buyurdu.
“Oğlum meleklerle konuşurdu!” Hindistan evliyasından Alaüddin-i Sabir hazretlerinin kalbi, “Allah aşkıyla” yanıyor, ne dua etse kabul oluyor, kuşlar, hayvanlar hizmetine koşuyorlardı.
Henüz anne karnındayken bile garip hâlleri görülürdü.
Nitekim annesi;
“Ona hamileyken her gün evimize semadan ‘nur’ iner, oğlum meleklerle konuşurdu” demiştir.
Derken doğum vakti geldi.
Ebenin eli ona dokundu.
Kadın, titremeye başladı. “Neler oluyor?” derken, annesi “Korkma, abdestin yoksa ondan olmuştur!” deyip ferahlattı onu.
Gerçekten yokmuş.
O dünyaya geldi. Hirat şehrine mis gibi bir “koku” yayıldı. Annesinin sütünü bazen emerdi.
Bazen de almaz, oruç tutardı.
Büyüdükten sonra da yemezdi.
Konuşmaya başlayınca, ilk “Lâ mevcude illallah” dedi.
Yedi yaşına girdi...
Her gün oruç tutardı.
Dört beş günde “bir lokma” ekmek yer, o yaşta “teheccüde” kalkar, uzun uzun namaz kılardı.
Annesi çok ısrar etse de karyolada yatmazdı hiç.
Yerde yatardı.
Annesi bir gün “Evlâdım! Sen henüz çocuksun, niçin bu kadar çok riyazet yapıyorsun?” dedi.
Annesine baktı.
“Anneciğim! Bu, elimde değil, ben, Rabbimin muhabbetinde yanmak, kavrulmak istiyorum. Bana, böyle yaşamak daha tatlı geliyor” dedi.