"Herkesin adamı olmayın, adam gibi olun!" demişti merhum Osman Bölükbaşı.
Bugün Yozgat sokaklarında dolaşırken, vatandaşın yüzündeki yorgunluğa, kahvehanelerdeki sessizliğe, pazar yerlerinde eskiye nazaran daha az konuşulan politik sohbetlere baktığınızda, siyasetten bıkmış bir toplumun fotoğrafını görürsünüz.
Eskiden harmanda, çay ocağında, köy kahvesinde hararetle tartışılan siyaset, bugün yerini başını iki yana sallayan, "Hepsi aynı be ya..." diyen içten bir siteme bırakmış durumda.
Yozgat, Anadolu’nun göbeğinde yer alır ama aslında Türkiye’nin vicdanıdır. Bu topraklar, her ideolojiyi tatmış, her liderin peşinden gitmiş, her vaatle umutlanmış insanların yaşadığı bir coğrafyadır. Ancak artık ideolojiler, yerini nötr duygulara, hatta yer yer umursamazlığa bırakıyor. Çünkü halk artık inanmıyor.
Ne sağdan gelenin, ne soldan konuşanın samimiyetine güveni kalmış.
Bunun birçok sebebi var. Öncelikle siyaset müessesesi, halka hizmetten çok parti içi kavgalar, kişisel çıkarlar ve polemiklerle anılır oldu.
Her seçim öncesi verilen sözlerin tutulmaması, seçimden sonra kapıların bir bir kapanması, halkı siyasetten uzaklaştırdı.
Özellikle gençler artık siyasi söylemlere değil, telefon ekranındaki gerçeklere bakıyor. Köyden kente göç edenler, siyasetten bir medet ummak yerine sosyal medya üzerinden takip ettiği kişilerin yaşamını örnek alıyor.
Acı ama şuan içinde olduğumuz bir gerçeği birlikte ama yüksek sesle dile getirelim.
Yozgat özelinde bu tablo çok daha çarpıcı. Yıllarca siyasi figürler yetiştiren bu şehir, bugün sessizliğe gömülmüş. Çünkü artık halk, neyin ne olduğunu görüyor. Evet, yine birileri siyaset konuşuyor ama konuşanlar, çoğu zaman geleceğini kurtarmak için konuşuyor.
Hangi partiden olursa olsun, "işin düşerse kapısını çalacağın bir tanıdık olsun" mantığı, siyasetin yerini almış durumda.
Eskiden Yozgat’ta mitingler dolup taşar, her lider halkla bütünleşirdi. Şimdi ise katılımın az olduğu, heyecanın olmadığı toplantılar yapılıyor. İnsanlar artık liderlerin nutuklarından çok, doğalgaz faturasını nasıl ödeyeceğini, oğlunun iş bulup bulamayacağını düşünüyor. Osman Bölükbaşı’nın "Siyasetçiyi dinlemek zorunda değilsin ama sustuğunda seni yönetir" sözü akıllarda bir yerlerde dursa da artık çoğu kişi bu sözü içinden bile tekrarlamıyor.
Bir başka gerçek ise; halk artık siyasete yön vermek yerine, yönetenle iyi geçinmenin yollarını arıyor.
Kim iktidardaysa ona yakın durmak, yerel yönetimlerde tanıdık bulundurmak, kamu kurumlarında bir "ahbap" edinmek daha önemli hale gelmiş. Bu da demokrasinin ruhunu zedeleyen bir başka olgu. Siyaset, halk için değil, halk siyaset için şekil almaya başlamış.
İnsanlar bir dönem "Davaya hizmet" derdi, şimdi ise "Benim oğlanı da işe aldırabilir miyiz?" sorusuyla ilgileniyor.
Bu dönüşüm sadece bireysel değil, toplumsal da bir kırılmadır. Ancak umut yine de bitmiş değil. Bu halk ne çektiyse dalkavuklardan, ne kaybettiyse boş vaatlerden kaybetti. Şimdi yeni bir anlayışa ihtiyaç var. Halka yeniden güven veren, sözünü tutan, sokaktan kopmamış siyasetçilere...
Yozgat gibi Anadolu şehirleri, böyle isimleri arıyor.
Merhum Osman Bölükbaşı'nın "Yolun sonuna geldik diyenler, yol gösterenlere kulak asmazlar" sözü bugünler için söylenmiş gibidir. Yozgat halkı artık sadece izlemek istemiyor; dokunmak, hissetmek ve geleceğini belirleyecek iradeye güvenmek istiyor.
Siyasetçilerin yapması gereken ise çok basit: Samimi olmak. Çünkü bu millet, samimiyeti her şeyin üstünde tutar. Siyasetin öznesi milletse, o milletin kalbi Yozgat gibi şehirlerde atar.