“Para kazanabildin mi?” dediğimde “Allah bereket versin” ifadesini çok saf ve temiz kullandı...
Ayakkabı boyamak için dükkânımın önüne gelen minik İsmail’in konuştukları beni çok duygulandırmıştı. Boya işi bitince parasını öderken dedim ki:
-İsmail madem evinizde televizyon yok, ben TV tamircisiyim. Yarın gel sana bir siyah beyaz TV hediye edeceğim.
İsmail çok heyecanlandı, çok sevindi. İş yerimin karşısındaki emekliler parkına ayakkabı boyamaya giderken sevinçten uçuyordu…
Durumu iyi olan aileler renkli TV alınca siyah beyaz TV’lerini getirip dükkânımıza bırakıyordu. O zaman döner komütörlü 61 ekran çatı antenle çalışan bir televizyonu ve kablosunu akşamdan hazırladım.
Ertesi gün mesai başladı. Dükkânın önünde oturup İsmail’in gelmesini bekledim. Bir süre sonra bizim boyacı belirdi. Boya sandığı omuzundaydı ama karşı kaldırımdan geçiyordu. Direkt bana ve dükkâna bakmıyor ama yan gözle süzüyordu. Demek ki genlerden gelen bir onur ve haysiyet vardı.
“İsmail!” diye seslenince bu, beklediği bir nida olsa gerek hemen sevinçle “buyur amca!” dedi.
İnanın bu sevinci ve söylediği “amca” kelimesini hayatım boyunca unutamadım… Benim ağabeyim ve erkek kardeşim olmadığı için bana ilk kez böyle candan bir “amca” diyen olmuştu. 23 yeğenim var, “dayı” diyen çok ama “amca” diyen hiç yoktu. Dedim ki:
“İsmail, amcam sen şimdi emekliler parkında ayakkabı boyacılığına devam et. Ne zaman yorulup yeter dersen yanıma gel. Bak dükkânda sana söz verdiğim televizyon hazır. Akşamüzeri gider takarız” dedim.
“Tamam amca” diye çok sevinerek yanımdan ayrıldı.
Yaz dönemi günler uzundu. Saat 17.00 sularında İsmail geldi.
“Amca ben geldim” dedi.
“Para kazanabildin mi?” dediğimde “Allah bereket versin” ifadesini çok saf ve temiz kullandı.
Hazırladığım siyah beyaz TV ve malzemeleri aracıma koyup çırak ile birlikte İsmail’in evine gittik.
Babası evdeydi. TV’yi evde monte ettikten sonra çıkıp çatıya da monte etmek gerekiyordu. Babasının beden hareketlerinden huzursuz olduğunu anladım. İsmini sordum, “Mehmet” dedi. Yaşça benden büyüktü. Kendisine “Kafanda soru işareti var ama yanlış anlayacak bir şey yok Mehmet Amca”, dedim. “Ben de üç çocuk babasıyım. Köyden gelmiş fakir bir ailenin çocuğuyum. Yokluğun ne olduğunu çok iyi bilirim” diyerek durumu anlatıp rahatlatmaya çalıştım.
Yıllar geçti. Galericilik yapıyorduk. yeni olduğumuz için hadiseyi bir araç almışız. Kırşeher’e temiz kağıdı için gittim. Ama trafik polisi dosyayı aldı. Kontrol ederken, başka komisere telefon geldi. Yakaladık komiserim,şu anda bankanın önünde dedi. İki polis gel bakalım diye beni parmaklıkların arkasına attılar. Her gelen hain gibi bakıyor. Bu arada polisin biri baktı, aman komiserim bu abi Yozgatlı. Yozgat’ın tanınmış ailelerinden diye beni müdafaa ediyor. Sesi geliyor. Komiser çağırdı bu arabayı aldığına geri ver dedi ve beni bıraktı. Ben hemen polise teşekkür ettim. Kim olduğunu sordum. Amca beni tanımadın, ben boyacı İsmail. Şimdi Allah beni sana gönderdi. Sen hani bana siyah beyaz televizyon verdinya. Hiç seni unutmadım amca dedi. Elimi öptü. İsmail çakı gibi bir polis olmuş. Beni cezadan kurtardı. Sevgilerimle...