Nisan geldi, gökyüzü gözyaşlarını toprağa bırakmaya başladı. Dileğim, duam bereketli olması. 
    Kar beklerken beklediğimizle kaldık, zamanından sonra gelince bahçelerde meyve kalmayacak düzeyde bir don vurgunu yaşadık.
Şimdi bereketin ve umudun adı Nisan belki Mayıs yağmurları. 
    Kurak kışın ardından, rahmetin serin sesi yankılanıyor Yozgat sokaklarında. Her damla, bereketin habercisi… Her çise, umutla yeşeren bir bahar duası… Dualarımız kabul olur mu bilmem ama şu gökyüzüne bakınca, bu toprakların hâlâ umudu olduğuna inanıyorum. 
    Ne güzel demiş atalar: “Yağmur yağarsa rahmet, insan susarsa hikmet iner.”  Biz hem susuyoruz hem unutuyoruz. Ama bu yağmurlar, bize unuttuklarımızı hatırlatıyor.

   YOZGAT'I  BÖLMEYİN,  PARÇALAMAYIN!
   Siyah beyaz yıllarda çok acılar yaşadı bu memleket ve Anadolu’nun kadim şehirleri. 
   Bir zamanlar bir senaryo uyarladılar, kardeşi kardeşe kıydırdılar. 
   Aynı toprağın çocukları, farklı saflarda birbirine silah doğrulttu. 12 Eylül, sadece bir tarih değil. 
    Yozgat’ın belleğinde hala kanıyor. O karanlık günlerden ders almayanlar varsa, tekrar uyarıyorum: Ayağınızı denk alın! Siyaset, sokak arası maç değil. Rakibini çelmeleyen, faul yapan kazanmaz; toplum kaybeder. Akıl ve izan kaybeder. Bu şehir bir daha asla kardeşi kardeşe düşürecek senaryoları kaldırmaz. 
    Özellikle Yozgat’taki siyasetçilere sesleniyorum: Bu milletin irfanına gölge düşürmeyin. 
   Unutmayın, tarihin vebali ağırdır; koltuk geçicidir.

    DEPREM: UNUTURSAK  KALBİMİZ KURUSUN
    İstanbul sallandı, yüreğimiz ta Yozgat’ta hopladı. 
Allah korusun… 
Ama sadece dua ile değil, tedbirle de korunur bu millet. Devletin çabası ne olursa olsun, yereldeki sorumluluklardan kaçmak olmuyor. 
   Bireysel sorumsuzluk, “bize bir şey olmaz” gafleti, bu ülkeye çok acılar yaşattı. Güya mühendis raporu, uyduruk denetimlerle yapılan binalar hâlâ içimizi ürpertiyor. ozgatlı kardeşim, “Biz faydan uzağız” deme! 
    Fay yarın nereden geçer, bilinmez. Sen evini, aileni, geleceğini kaderin keyfine bırakma! Tedbir alın, çünkü bu işin faturası duayla değil canla ödenir.

    YOZGAT VE  KUYRUĞUNDAKİ  TENEKELER
    Yozgat, bir uçurtma olsa… Uçmazdı. 
Neden mi? 
Kuyruğuna bağlanan tenekeler yüzünden! 
Kimi Ankara’dan ahkam keser, kimi Yozgat’ın içinde her lafı kendine hak görür. 
Uzakta olan, “Böyle olmalı!” der. 
    İçerde olan, “Ben yaşıyorum, benim dediğim doğrudur” diye inatlaşır, zıtlaşır. Ama ikisi de unutuyor: Bu şehrin ne göğü geniş, ne sabrı sınırsız! 
Uçurtmayı uçurmak için rüzgâr değil, tenekeden kurtulmak gerekir. 
    Ne olur, bırakın uçsun bu şehir.   Bırakın, çocuklar gibi saf ve temiz niyetlerle yükseğe çıksın. Ve mümkünse o ipi tutan el, niyetiyle pak olsun.
    Ve Bir Temenniyle Bitirelim…    Ey Yozgat! Ey bu toprağın güzel insanları!
Ne olur, birbirimizi yargılamadan önce dinleyelim.
Eleştirmeden önce düşünelim.
    Ve bu şehre olan sevgimizi tribün coşkusuna değil, aklıselim bir sahiplenmeye dönüştürelim.
Unutmayın, bu şehir hepimizin.
    Ve dualarımız, yağmur gibi toprağa değsin.
Belki o zaman o uçurtma gökyüzünde süzülecek.Ve biz, hep birlikte izleyip gururlanacağız.