Anne kokusu sadece bir koku değildir.
O, sabahın köründe uyanıp sessizce mutfağa süzülen bir siluettir.
Henüz gözlerinizi açmadan burnunuza gelen taze süt kokusudur.
Yeni tutuşan sobanın çıtırtısında saklı bir sıcaklıktır.
Sizi uykudan uyandırmayan ama ruhunuza sokulan bir huzurdur anne kokusu.
Anne kokusu, koltuğun köşesine kıvrılıp şekerleme yapan bir yorgunluğun içinden gelir.
Hafifçe horlayan annenizin huzurla akan nefesidir.
“Biri çay demlese de içsek,” dediğinde aslında o cümlede çayın değil, birlikte olmanın, paylaşmanın, saf sevginin demidir.
Anne kokusu telaştır biraz da...
Bayram arifesinde yıkanan perdelerin, kabaran çöreklerin, kızaran böreklerin arasında dolanır.
Tüm evi saran o tanıdık hamur kokusudur aslında; evin kalbi atan, yaşayan, bekleyen halidir.
Bayram gecesi avuçlara yakılan kına, anne kokusudur.
Dua ederken ellerinize bulaşan kınanın, alnınıza sinen sevgidir.
Anne kokusu, sabunla yıkanmış saçların tel tel kokusudur.
Köpüklerin içinden çıkan bir sevgi şeklidir o;
Annenizin saçlarını öptüğünüzde içine çektiğiniz o tarifsiz huzurdur.

Ama şimdi...
Benim artık yanan bir ocağım yok.
Sabah uyandığımda mutfağa koşan bir ses yok.
Biri “Çay demlesene,” demiyor artık.
Kokusu evin duvarlarına sinmiş olsa da, o koku geldiği yere dönmüş artık.
Benim artık ellerime kına yakanım yok.
Benim artık annem yok...
İçimde kavrulan bu sessizliği, ancak annesini kaybetmiş biri anlayabilir.
Annesizliği anlatmak, kalbi olmayan bir çocuğun çizdiği resme benzer.
Eksiği büyür de büyür, ama hiç tamamlanmaz.
Biliyor musunuz,
Bir gün anneniz ölür,
Ve dünya o günden sonra eskisi gibi kokmaz.
Yastığınız yumuşaklığını kaybeder,
Ve hiçbir sabun, onun saçındaki kokuyu vermez artık.
Kaybetmeyin…
Dua dua arkanızdaki karlı dağınızı kaybetmeyin.
Kaybetmeyin; yaşınız kaç olursa olsun sizi hâlâ bebek gibi gören gözleri.
Ben kaybettim.
Ve şimdi her nefes alışımda, burnuma onun yokluğu siniyor.