Yabancı kural ve kaidelerle ne Türk milleti ne de Türk milletinin tarihteki yeri izah edilebilir.
Başkalarının kavram ve kuralları ile (özellikle Batı’nın) kendi dünyamızı hem kuramayız hem kendi dünyamızı kavrayamayız hem de kendimizi doğru izah edemeyiz.
Biz Türkler başka milletlere benzemeyiz. Bizim ölçülerimiz kendimize göredir. Tarihin derinliklerinden beri Tek tanrı inancına sahip olan milletimiz için başka inançlar ve düşünceler aramanın bir manası yoktur.
Zaten başka şekilde düşünerek, başka yerlerde tarihi kökler arayarak bir yere varılamaz.
Şanlı tarihimiz dururken ölmüş bitmiş, tarihin tozlu sayfalarında kaybolmuş bir takım insan topluluklarından kendimize tarih aramanın da bir manası yoktur.
Kendimiz gibi olmaz, kendi tarihimize sımsıkı sarılmazsak bir yere varılamaz.
Zaten bu şekilde de dünyaya padişah olunmaz.
Olsa olsa ancak batılıların deyimi ile kral soytarısı olunur.
O zaman da bize gülerler. Başkalarını taklit ederek, başkalarına özenerek ne bir gelişme ne de bir yeni medeniyet kurma imkânı yoktur.
Türk milleti olarak 6 asır bütün dinleri, farklı kültürleri, farklı mezhepleri, farklı renkteki insanları ve farklı medeniyetlerin barış içinde yaşadığı bir sistemi Devlet-i Âliyye'yi kurdu ve insanları barış içinde yaşattı.
Yani kısaca dünyada “Barış Yurdu” nu biz kurduk.
Bu günkü nesil olarak bu durumun idrakinde olmalıyız.
Biz; Hoca Ahmet Yesevi’den itibaren Gazali’nin, Razi’nin, İbni Arabi’nin, Itri’nin, Sinan’ın, Şeyh Galib’ in fikir ve düşüncelerinin devamıyız.
Bu devamlılık iftihar edilecek bir durumdur. Yoksa Oryantalistlerin iddia ettikleri ve içimizdeki gafillerinde inandıkları gibi kayda değer bir varlık gösterememiş bir devletin ve medeniyetin devamı değiliz.
Ayrıca batıda bulunan tüm ülkelerde ayrı ayrı 10’larca düşünür yetişmiş de bizde mi yetişmemiş.
Tamamı batılı kaynaklardan tercüme yoluyla kütüphanelerimizi dolduran ansiklopediler fikir dünyamızı karartmış durumdadır. Artık buna izin vermemeliyiz.
Mevlana’nın dediği gibi; Pergel’in bir ayağını kendi değerlerimize, kendi dünyamıza sabitleyip, pergelin diğer ucuyla da dünyayı dolaşabiliriz. (Pergel metaforu)
Batı batı diye özendiğimiz ve Cumhuriyetin yöneticileri tarafından devlet eliyle batılılaşma yoluna girmiş, batının pek çok kanununu almış olmamıza rağmen, fakat ne yazık ki aradan 100 yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına karşın batı ayarında ne bir gelişme ne de ekonomik yönden bir kalkınma sağlayamadığımız bir gerçektir.
O halde bütün bunların yanı sıra sormak lazım? Batı; insan hakları, özgürlükler, adalet, evrensel değerler, demokrasi, hukukun üstünlüğü der ve bunu da sık tekrarlar.
Peki, Batı; Madem Reform ve Rönesans hareketini başlattı, kilisenin gücünü kırdı, bilime önem verdi, yeni buluşlar yaptı, teknikte ileri gitti, ünlü düşünce adamları yetiştirdi diyelim.
Peki, Batı bütün bu gelişme ve hamlelerine rağmen bugüne kadar nereye insan hakları, nereye hukukun üstünlüğü, nereye demokrasi, nereye adalet götürmüş, getirmiştir.
Nereye mutluluk vermiştir. Sadece çalmaktan, çırpmaktan, sömürmekten, doğunun kaynaklarını kendi ülkelerine taşımaktan başka ne yaptı.
Bir tane gösterilemez.
Batı sadece sömürmüş, sadece ezmiş, sadece toplu katliamlar yapmış, sadece doğunun ve Afrika’nın zenginliklerini çeşitli yollarla kendi ülkelerine taşımıştır.
Batı insan haklarını sadece kendileri için görmüş, kendileri dışında bulunan halkları, sömürülecek, köle edilecek birer varlık olarak görmüştür.
Son örnekleri olan Afganistan, Irak, Suriye, Yemen, Libya’da meydana gelen kargaşaların sebebi tamamıyla Batı’dır.
Türk çocuğu kendi tarihini, kendi tecrübesini bilmeyen bir toplum olamaz, olmamalı.
Tarih bilincimiz neredeyse linç edilmiş bir toplum olmamalıyız.
Neredeyse 100 yıldır tarih yapmıyor, yapamıyoruz. Tabir caizse 100 yıldır nerede ise tatil yapıyoruz.
Tatili biz şekillendirmiyoruz.
Hâlbuki 1000 seneden fazla bir zamandır bu bölgede tarihi biz şekillendirmiştik.
Düşünmek lazım, bugün tarihi neden biz şekillendiremiyoruz.
Bu soruyu kendi kendimize ısrarla sormalıyız."