Mal-davar, un-duz, garıh, gatıh, bağ-bosdan, sığır-sıpa derken anamın canı çıhardı. Derbederi heç uyurken gormedim. Kûnde ezenden önce gahar, ipdi malları sağar, havlıyı-hayatı çalar, yapmaları yapar, döşşekleri deşirir, zabah ekmâani hazırlar, uşahların garnını doyurur, horantanın azzıhlarını göyüp yazıya salar, pendiri, çokeliği basar, soonada everek tarlıya gopardı.

Bunnar benim gordüklerim. Yunahları, melefeleri yur, itin yalını garar, guzuyu-bızaayı emzirir, malları guverir, sığırı sürer, dokkü çeker, ekmek eder, pahla sular, bohluh çığner, ahırı kermeler, gabı gacaa yur daha neler neler. Ha bidene feraayıp soluhlansın ya..

Ula gurbanınızım.. o gatlek işin arasında bi Pahlavu yapardı, hey gurbannar olduum o neyidi lâ.. Şimdi Antep fıstığı, ceviziçi, tarçın daha bilmem ne bi gaanı öteberi goyolar ya.. Yoh öyle bişey. Sadece gevremiş ekmek gırıntılarını yuhaya sarıp, altı üstü tezek yanan ters sacda gızardıp üsdüne duru bi şire dokerdi. Üstelik koy tukeninde bahalıca satılan toz şekerler gubür gibiydi. Oyüzden şiresi acik duruydu amma goca bi ilağançeyi bi oturuşda yerdik. Zatin Pahlavu ya bayramlarda yada şeherden bi misafir gelinci yapılıyodu.

Çocukluğumun bayramları hep soğuk mevsimlere denk gelirdi. Arefe gunü her pınardan zemzem akar dendiği için, Rahmetlik anam o gadar işin telaşesiyle oyannı buyannı goparken, kararlı ve sert bir ifadeyle hepimize; “Arefe suyuna herkes çimecek” diye bağırırdı. Rahmetlik babam muzırca bıyığını gıvradarah; ”Ben boşa çimmem aminim” derdi. Anam birden cinnenir, eline ne geçerse babama koteler, “Gudurdun ellehâm donuz papaz, unun, duzun, uşahların içinde utanmıyoda, bet demiyo, bereket dimiyo gıtlıh getirecek g.tveren. Benim canım çıhıyo, gavur şikirsizin ahlındaana bah.” Deyi saatlerce homurdanır terör estirirdi. Ula babam heç gızmaz, kikir kikir gulerek anamın onü sıra gaçar, giderdi.

Buz gibi Arefe akşamı havlıya bi ocah çatar, isli Gazzaa Tenekesiynen su ılıdır, evin suluhluğuna, odanın çağlığına yada ahıra bi seki goyup oturtur, meşirefinen depemizden dokerek çimdirirdi. Ayda yılda bi çimildiği için yaarnımızı kilinen eyice bi üfeler, peşgırınan gurulayıp guverinci doğru döşşaa gopardıh. Babayın, anayın aşını içiyim, yav palaynan nası üfelerse şafaamız, goodemiz, yaarnımız, eyaalerimiz gıpgırmızı olur, çenelerimiz o soğukta İmirin iti gibi tir tir titirerdi.

O gün tüm assap-alat, minder yüzleri, döşşek melefeleri, don-goynek, saho, mintan alayıcıınıda tohaçlayıp yurdu. Bayram günü er zabah gahdığımızda kör çerçiden aldığımız mintanı, pantulu, soğukguyuyu sandıhdan çıhadır, yeni ördüğü püsgullü yün çoraplarıda dizgapağmıza gadar bimbiyazca çektinniydi….Hey gurbannar olduum, Dünyalar bizimidi ya la.. doğru camiye…

Guccük uşahlar namazı avratların fevganiyesinde gılar, orda kikir kikir gulüşerek depişirlerdi. Bayramın tüm neşesi adeta goodemize işlerdi. Herkes birbirine yenileriyle gırışır, “Bu mintandan bi Sülüman Demirel’de bide Amarihanın başındahı herifde varımış.” Diyi gazalarah övünürdük. Bayram günü Babam mala-davara-eşşaa, ata bek sevap diyi gucah gucah ot, çinik çinik arpa-buğday dökerdi. İte-kediye bi çarpım ekmek, etli etli gemikler atardı. O gün dağ-daş, gurt-guş alayıcııda neşesinden çıldırırdı. Hoca bile keyfinden yarı Arapça, yarı Türkçe “vallahide, billahide” diyerek önündeki sehpaya yumruh vurarah, bağıra, çığıra vayiz eder, urelenerek bi dualar ohurdu. Ula bu namısız ne çoh duva biliyo la, gumru guşu gibi uğunuyo derdik.

Hoca namazı bitirip milleti guverinci dillere destan zabah ekmâa ve şeker toplama fasılları başlardı ki, o dadı, o atmosferi, o sefayı kim anlatabilmiş ki ben annadıyım. Her ev en yahınındaki Köy Odasına bi gaanı aş bişirir, o mühüdün adamları toplanır orda yerdi. Sütlü, cıbır mantı, sini, omaç, goo pahla, baldırcan, mıhla, çullama, bulamaşı, haside, çalhama, eşgi ye ye bitmiyo. Böyüklerin sufrasının yanına bide uşahlara sufra gurulurdu. Tüm zehenler, ilaançeler ipdi böyüklerin sufrasına gonur, onlar yarısına gadar yer, tam bitirmeden galan artıhlarını uşahlara uzadırdı. Turuncu vernikli, yeşil yaprah resimli şimşir gaşşıhlarınan bi tumardıh ki, yi babam yi.

Ekmaamizi yiyi yimez doğru şeker toplamıya. Bazı odaları ikiler, üçler, dörtlerdik. Ötaçenin uşâa bek uyanııdı, “Falanca iti guvermiş, gelene gidene ılgıyo” diyi bizi gorhudur, gendileri giderdi. O öjbe pijler gurt gibiydi, norürlerse habeyinen şeker toplardı.

Ula ne böyük adamlar, ne Osmanlı avratlar vardı yav. Hayır öğütlü, omurgalı duruşlu, hanesi sufrası herkese açık, özü-sözü bir, yiğit ve asil.. Zehennen sormuh şekerleri yanlarında, hem ellerini öptürürler, hemide birbiriyle bayramlaşdırmadıhları heç kimse galmazdı. “Küs ol, barışıh ol, herkes o mübarek kutsi gunde mecbur birbirine hal hatır soracah, ellerini sıhacah, koyden bereketi gaçırmıyacah, Allah’dan, guldan utanacah.” derlerdi.

Şimdi izzet bilmez, ikram bilmez, böyük bilmez, guccük bilmez, sadece güç sahiplerinin önünde eğilip, garibin gurebanın önünde guyruğunu dik dutan, sevgisi, saygısı samimiyetsiz, özü-sözü kaypak, ayan açıh ibadet ettiği halde inancı şüpheli, muhabbeti yapmacıh, çıkarı peşinde el ovuşturup taklalar atan, garnı, gotü böyük, yalaha ve yağdalı adam bozuntularıyla dolu ortalıh.

Helede kekili-kepezi bigün sarı, bigün biyaz, zabah gôo, ahşam gızıl, dodağı şişik, ağzı yüzü ertiş mertiş, dırnah-cırnah bişekil, Avrat dimiye bin şahit ister sıracalı fışgılara ne din. Öyle zoddiriklerinen bayrammı gutlanır la... Aminim şoonnarın ne eli öpülür, ne ellerine dayen yinir, nede gapısına varılır. Yani annıyacaanız arefesi, bayramı, her guzellik esgidendi.

Hepinizin de bayramı kutlu olsun.