Asalet ve erdemiyle Bursa’da yaşayan herkesin dürüst ticaretin sembolleşmiş abidevi şahsiyeti dediği Hüseyin Kılıç adlı bir işadamımız var. Cömert gönlü, misafirperver ruhu ve güvene dayalı dostluğu ile yaşadığı yerde tüm güzel gönüllere birleşme noktası olmuş, kıymetli bir hemşehrimiz.
Biliyorsunuz ki herkesin içinde bir memleket sevdası vardır ve herkes memleketine mutlaka bir güzellik yapma niyeti besler. Ama bakın Hüseyin Kılıç çok daha analitik ve daha akılcı bir yaklaşımla memleketine olan sevdasını nasıl kanıtlamak istiyor;
Diyorki; “Kış veya yaz aylarında yöresel yemek gecelerimizin adı ve etrafında esnafından köylüsüne, gurbetçisinden yerlisine, el emeği üreteninden, sanat eseri sergileyenine tüm memleket zenginliklerimizin pazarlanabileceği, mimarimizden, musikimize, folklorik desenlerimizden etnografik aksesuarlarımza, insan değerlerimizden endemik nimetlerimize kadar herşeyin kurumsal bir akılla tanıtılabileceği panayır formatında bir şenlik yapalım. Hatta zaman geçirmeden bir Arabaşı şöleni etrafında Yerköy’den başlayıp, diğer ilçelerimizde de Madımak, Mantı, Çullama, Koremez, Testi Kebabı, Herle Günleri vs gibi bize ait bir kültür adında buluşarak ara ara devam ettirelim.” diyor.
“Yine yöresel yemeklerimizin ikram edileceği ortamlarımıza; bilgisi, birikimi, sanatı, donatısı, sermayesi ve girişimci ruhlarından istifade edebileceğimiz, yerli-yabancı alanında mahir konukları davet ederek, paneller, forumlar, seminerler, sempozyumlar yapalım. Yerel yöneticilerin ve sponsorların karşılayamadığı yol ve konaklama giderlerinde ise açık olalım ve herkes kendi imkanlarıyla gelsin, kendi imkanlarıyla dönsün. Az çeşit ve küçük katılımlarla başlayıp, ulusal statüde isim yapacak büyük bir panayıra dönüşelim. İleride her yerin, herkesin, her kesimin Yozgat’tan bahsedebileceği uluslararası büyük bir festivalin ateşeni gelin hep beraber yakalım.” der.
Metropol kentlerin arka bahçesi statüsündeki konumumuzu iyi değerlendirelim. Ulaşımı, ticari potansiyeli, tarım ürünleri ve saymakla bitmez cazip avantajları herkesin dikkatini çeken şehrimize girişimcilik alanında samimi yatırımcıları arayıp-bulmak güç olmasa gerek. Organize bilgisi gelişmiş olan hemşehrilerimiz de omuz verirse, finansal boyutuna katkı sunacak sponsorların tespiti, teşhir edilecek ürünlerin stant yerleri ve çeşitleri konusunda kurumsal dizaynlarda akıllıca sağlanırsa bence hiç zaman geçirilmeden hemen uygulanabilecek çok ekonomik ve çok analitik bir proje.
Geçmişe şöyle bir bakıyorsunuz, işadamları toplantısı denilmiş, havanda su dövülüp hamam sefasıyla sonuçlanmış, projeli yatırımlar denilmiş temeliyle avunulmuş, alternatif tarım, kombine hayvancılık, organik tohum denilmiş hüsranla bitmiş, iş-isdihdam-eğitim-sağlık, ulaşım imkanları denilmiş çoğu sözde kalmış. Boş işler ve şovenist uğraşlarla artık daha fazla zaman kaybetmeyelim. Şunu anlayalım ki memleketimizi ne siyaset, ne bürokrasi nede kültürün k’sini bilmeyen gittiği yere tabak çanak plaket verip alkış sallayan tipler değil, derdini ve çözümünü bilen bu dertleri yerinde çeken gerçek ve orijinal hemşehrilerimiz kurtarır.
Biz millet olarak kamu görevlilerimize sıkıntılarımızı detaylıca izah edip, projelendittiremiyoruz. Sonrada duyduğumuz boş vaadlerin hülyalı hayallerini kuruyoruz.
Valiler, vekiller, kaymakamlar, bürokratlar, akdemisyenler gelip-gelip gidiyor. Onlara hangi kalıcı hizmetiniz var desek inanın size on sayfa rapor sunarlar. Ama halk olarak yhapıldı denilen hizmetlere şöyle gerçekten bir bakın ortada hiçbir şey yok. Hatta eski sıkıntılarımız dahada katlanmış.
Alın size o sürekli katlanan sıkıntılarımızdan birini sunayım mesela.
Valimizden vekilimize, kaymakamımızdan bürokratımıza hepsinide alkışlarla karşılayıp, plaketlerle uğurluyoruz değilmi. Arap saçına dönmüş miras hukukumuza kim el attı. İzledikleri onlarca arazi kavgalarına dahi bir çözüm düşünüp üretemedikleri gibi tapu belgesi, kadastro hizmeti, yürürlükteki kanunlar diyorlar kesip atgıyorlar. Sıkıntının adından bile bahsetmiyorlar. Herşey ortada. Beş karış bir toprağın 150 hissedarı olur mu?. Kim diyebilir şura benim diye.
Peki, Valisi-Vekili düşünmüyor ama hadi bu sıkıntıyı söylemişken onlara çözümünüde ben önereyim;
Ölüsü, dirisi, adresi, kimi, kimsesi kim olduğu belirsiz onlarca hissedarı ile arap saçına dönmüş evler, araziler Devlet otoritesiyle tespit edilip ya birleştirilmeli, ya satılmalı, yada istimlak edilerek yine tarıma ve girişimci çiftçilere kazandırılmalı. Yapıyoruz, hukuki süreç geç işliyor falan diye savunma yapmaya sakın kalkmayın. On yıllarca sürermi bu kördüğüm işler.
Köylerin içleri ören yerleriyle dolu. Bunlar yine istimlak yöntemiyle projeli parselasyonları yapılarak taliplilerine satılmalı. Bundan hem devlet, hem millet kazanır. Herkes şu ilçedenim, şu köydenim, şu kadar arazimiz var, evimiz var diyor ama, aynı yer için 150 hissedar yine aynı şeyi söylüyor. Bir köy uyanığı veya bir belalı akraba derebeyi gibi toprağa çörekleniyor kimse köyüne bile gidemiyor. Gülermisin, ağlarmısın. Buna kesinlikle ve kesinlikle Devletimiz el atmalı, gerekirse kanun çıkarmalı ve otoritesiyle proje üretip ivedilikle çözmeli.
Canı yananlar olabilir. Farklı farklı hukuki sıkıntılar oluşabilir. Bence bir Kanuni düzenlemeyle bu kördüğüm işler hemen çözülebilir. Devletin kestiği parmak acımaz. Hem kavgalar önlenir, hem bozulan akrabalık bağları tekrar tesis edilir, hemde herkesin memlektine, kültürüne, aidiyet duygusu ve nostaljik sevgisi dahada güçlenir. Emekliler üretime dahil olur. Bunun ancak Devlet yetkisiyle çözüleceğini bizim kadar valimizde, vekilimizde çok iyi biliyor ama dokunmayın keyfimize. Şehirlerdeki dernekler valiyi-vekili davet edip “Allah başımızdan eksik etmesin” diyerek tabak-çanak-plaket veredursun, köyün-köylünün bu konudaki sorunu ha bire katlanıyor. Yırtılan Tüfekçi Bekir’in yakası. Yöneticiler habire geliyor, gidiyor, alkışa devam.
Biliyorsunuz ülkemizdeki siyasetin uygulanış biçimi maalesef çok şovenist. Eğer herşeyi onlardan umarsak, herzaman olduğu gibi tanıtım, takdim, ticari hareket, iş-eğitim-istihdam, sosyal güvenlik vs. gibi beklentide olduğumuz umutlarımızla çok patinaj yapacağımız aşikar. Gerçek ticari girişimciler, vasıflı kültür insanları, nitelikli dernekler, üretken bürokratlar, samimi siyasetçiler, donanımlı valiler, kaymakamlar, gerçek ülke ve memleket sevdalılarının hepsine sesleniyorum. Gelin İşadamı Hüseyin Kılıç hemşehrimize bir kulak verin. Projesine alaycı değil akıllıca bakın. Herkes elindeki imkanıyla bir katkı sunsun. Teknokratlarımız bu projeyi siyaset ve şovdan uzak tutsun ve dahada şekillendirip zenginleştirsin. Şehrimiz kazansın, ilçelerimiz kazansın, insanımız kazansın, bizimle irtibatı olan diğer şehirler ile tüm dostlarımız kazansın. Gelin uçuk-kaçık hayallerden değil birazda akıllı ve mantıklı projelerden bahsedelim. Alkış çala çala elleriniz şişmedimi.