Birinci Cihan Harbi’nden sonra Devlet-i Aliyye devrini tamamlar. Vatan kılınan ülkeler birer birer elden çıkar. Ardından, büyük musibet kapıya dayanır ve yaban eller mübarek vatana uzanır. Zillete tahammülü olmayan millet, kıyama durup mukaddes bir mücadele başlatır! Ancak bu noktada, yani bir ve bütün olunup hükmünce amel edilmesi gereken zamanda, kirli eller memleketin içini karıştırarak suyu bulandırmaya çalışır!İşte bu sırada Çapanoğulları Millî Mücadele’nin başındaki sen-ben davasından, şahsî kin ve ihtirastan kaynaklanan (8-27 Haziran 1920) mevziî hadise, Çapanoğulları’nı adeta tarihten silmiş, Yozgat’ı da perişan etmiştir.Millî Mücadele başlarken, Yozgat’ta sen-ben dâvâsı mebus seçimlerinde iyiden iye kendini göstermiştir. Ağırlaşan havada, işler öyle bir hâl almıştır ki, aralarında Kuvâ-yı Milliye’nin hararetli taraftarları da olduğu hâlde, eşraf, 26 imza ile 21 Mart 191 tarihli bir dilekçe ile temsilci göndermek istemediklerini bildirmişlerdir. Fakat seçimler yapılmıştır. Seçilen mebusların tamamının resmî bir görevi olan zevâttan olması, başta Çapanoğulları olmak üzere mebus seçilenlerin eşraftan kişilerle aralarının bozukluğu, mebuslar arasında eşraftan kimsenin olmaması, seçilenlerin de yakışıksız bir şekilde tahkir edilmesi havayı büsbütün bulandırmıştır. Nefisler kabarmaya görsün!Hiç şüphesiz 1920’nin yaz ayları, Bozok tarihinin kırılma noktasıdır. Bundan sonrası, geri dönülmez bir hazandır artık. Bugünler, Bozok tarihi göz önünde bulundurulduğunda, en hazin ve yarası en derin bir devir olarak karşımıza çıkar. Yara derindir; çünkü bir şehir hâk ile yeksan edilmiştir. Bu hadiselerin neticesi Yozgat ve Yozgatlı için pek feci olmuştur. Tüketilen ve tarihî dokusu ağır tahribata uğratılan şehirde konaklar yakılıp yıkılmış, ocaklar batırılmıştır. Anadolu’nun bağrındaki bir şehrin şehir ve şehirlilik nâmına oluşmuş yüksek kültür mahsulleri perişan edilmiştir. Fakat ne gariptir ki, mukaddes dâvâ uğrunda cansiperâne gayret gösteren milletin, sabır karar etmez bir ezâ ve cefâya maruz kaldığı yetmezmiş gibi, adı da olmadık yere “usâta” çıkmış, âsîler saffına dahil edilmiştir. (Çapanoğlu Hadisesi büsbütün alevlenmeden Yozgat’a gelen Kılıç Ali, hatıralarında meselelerden çok kısa bahseder. Maattessüf, Yozgat’a ve Yozgatlı’ya dair bahsi sadece suçlama ve örseleme temelindedir. Kendi işbilmezliğinden, üslupsuzluğundan, usulsüzlüğünden ve kriz yönetimini beceremeyişinden en küçük haber bile vermez. Bkz. Kılıç Ali’nin Anıları, Derleyen: Hulusi Turgut, İstabul 2011, s. 115-121.)Şunu ifade etmek herhâlde yerinde olur: Yozgat’ta bir şekilde çıkmış bu hadisenin adını koyarken belki Çapanoğlu İsyanı denilebilir, fakat Yozgat İsyanı denilmesi büsbütün haksızlıktır ve memleketi yaralamaktadır! Bununla birlikte, meselenin bir başka yönü de Edhem Bey’in vazifesi sırasında yaptığı yanlışlardır. Edhem Bey, Yozgat’ın üzerine gelmek için 20 Haziran 1920’de Ankara’dan ayrılır. Haziran 1920’de Yozgat’ı ele geçirir. Hadiseleri bastırıp, huzuru temin etme vazifesiyle; “90 tane yaylı araba, 70 subay, 2100 piyade, 1300 atlı, 4 dağ topu ve 8 makinalı tüfekten” (Kurtuluş Savaşı Destanı, İstanbul 2005, s. 84.) müteşekkil kuvvetle gelen Edhem Bey, Millî Mücadele’nin şuurunda olan ve bu uğurda ne lâzımsa zaten seferber olan bir vatan parçasında ruh-ı Haccac’a bile rahmet okutacak icraatlarla vazifesinin dışına çıkmıştır (23 Haziran-9 Temmuz 1920). Gaileyi bertaraf edip gitmek yerine, “önce asıp sonra yargılama usûlü” ile darağaçlarını doldurmuştur. Hatta Yozgat’ta kaldığı günlerin iâşe ve masraflarını karşılayan Çapanoğlu Derviş Bey’in konağında ağırlanan Edhem Bey, iyice pervasızlaşacak, Mustafa Kemâl Paşa’yı da Meclisin kapısında asacağı tehditlerini savurmaktan çekinmeyecektir. (Bkz. Mustafa Kemâl Atatürk, Nutuk, Yayına Hazırlayan, Osman Selim Kocahanoğlu, İstanbul 2006, s. 356; Abbas Sayar, Yozgat Var, Yozgatlı Yok, Yayına Hazırlayan, Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar, İstanbul 2007, s. 43. Ayrıca Nutuk’ta, Yozgat Mebusu Süleyman Sırrı Bey’in bu sözleri bizzat işitenlerden olduğu ifade edilir.)Millî Mücadele kahramanlarından Kafazâde Nâzım Bey (d. 1891 v. 24 Mart 1970), seneler sonra bu günleri büyük hüzünle anlatır: “Aman Allah’ım bu ne facia? Bu ne zulüm. Çerkez Edhem isyanı bastırmaya değil, Yozgat’ı insanı ile, malı ile mülkü ile tahribe gelmiş. Ayak bastıkları yerleri tahrib ve yağma ediyor. Sabahın erken saatlerinde ‘Büyük Cami’ yakılıyor diye halk sokaklara dökülmüş, kimin haddine camiye yaklaşmak. Caminin yanına yaklaşan, yakayı ele veren, en azından dövülüyor, vuruluyor. Ulema-yı benamdan Erzurumluzâde Hâfız Efendi kelleyi koltuğa alıp Edhem’e gidiyor. Bu zulme, yağmaya engel olması için ricada bulunuyor. Edhem haykırıyor: “Bu isyanın müsebbibi Ali Gâlib. Onu da istedim. Göndermezse onunla birlik Mustafa Kemâl’i de meclis kapısında asacağım…” (Bkz. Nâzım Kafaoğlu’nun hatıralarından nakleden, Abbas Sayar, Yozgat Var, Yozgatlı Yok, Yayına Hazırlayan, Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar, İstanbul 2007, s. 43. Nâzım Kafaoğlu’nun hatıraları, Abbas Sayar tarafından yayınlanan Bozok Gazetesi’nde tefrika edilmiştir. Nâzım Kafaoğlu’nun “Hatıratımı Yazıyorum” serlevhası ile neşredilen hatıraları 3 Nisan 1970 tarihinde başlamış ve 20 Nisan 1970 tarihine kadar bir müddet devam etmiştir. Nâzım Kafaoğlu ve hatıralarına dair nefis bir yazı için bkz. Ahmet Güner Sayar, “Kurtuluş Savaşı Öncesi Yozgat Tarihine Bir Katkı Ve Nâzım Kafaoğlu,” Gönül Pazarı, İnsanlar, Olaylar ve Mekânlara Dair Yazılar, İstanbul 2007, s. 121-127. Ayrıca, Nâzım Bey’e dair geniş bilgi için bkz. S. Burhanettin Kapusuzoğlu, Yozgat Belediyesi Tarihi-Belediye Reislerinin Hâl Tercemeleri, Ankara 2009, s. 70-74.)Vaziyet budur! Edhem Bey’in, haksız yere yaptığı zulüm, yağma ve talanın hâlâ hâfızalarda tazeliğini koruduğu Yozgat’ta, Edhem Bey’in “56” kişiyi idam ettirdiği, Yozgat ve civarına şamil olmak üzere, öldürülen kişi sayısının da “2 bin” olduğu, mahallî hâfızanın bilgileri arasındadır.Gelmişken eli boş dönülmez! Milletten tetdit ve şantajla, para, altın, mücevherat, Padişah III. Selim Han tarafından Çapanoğlu Süleyman Bey’e giydirilen ve vefatında tabutunun üstüne örtülen kürkün üzerinde bulunan yedi elmas parçadan biri olduğu rivayet edilen ve Hasan Hayri Paşa’nın oğlu ve Çapanoğulları’nın yeğeni Osman Bey’de bulunan “Kabak Çiçeği Elması” dahil gasp edilmiş; yetmemiş, Ziraat Bankası’nın kasası boşaltılmıştır. Yozgat ve köylerinden zorla at toplanmış, çiftlikler zulümden son haddinde nasibini almış ve soyulmuştur. Mustafa Paşazâde Vâsıf Bey’in Bozlar Çiftliği’nden çıkarılan sürülerinin ucunun Yozgat’a geldiği hâlde arkasının hâlâ Bozlar’da olduğunu bilmeyen Yozgatlı hemen hemen yok gibidir. Altınlar, gelinlerin çeyizleri, mücevherleri ve bir şehrin serveti soyulur. Köylerden ve çiftliklerden at, sığır, koyun, ilâ-âhir, hayvanlar gasp edilir. Bazı köylerde çiftliklerinde oturan büyük ağaların, şehirdeki zengin ailelerin, isyanla alâkası olsun olmasın evleri ve konakları yakılıp yıkılır, servetleri yağmalanır. Çerkez Edhem’in birliklerinin Yozgat’tan ayrılırken atlarının tamamının üzerinde altınlarla dolu heybelerin olduğu anlatılır. Edhem Bey’in giderken söylediği: “Yozgat, Yozgat değil, sanki içi altın dolu vadi imiş!” sözünü her Yozgatlı biliyor ve unutmuyor! Böylelikle ileriki günlere hazırlık yaparcasına ele geçirdikleri hazineler, sayelerinde Yozgat’ı terk emiştir.Edhem Bey’in Yozgat’tan ayrılmasının ardından yerine gönderilen Çolak İbrahim Bey de soygun ve yağmada gidenleri aratmamıştır. 19 Eylül 1920’de Çolak İbrahim Bey’le Yozgat’a gönderilen İkinci Kuvve-i Seyyâre’nin mevcudu ise 1200 atlı, 2 top, 4 mitralyöz ve 2 otomatik tüfekten ibarettir. (Çolak İbrahim Bey’in Yozgat günlerine dair bilgi için bkz. Orhan Sakin, Tarihten Günümüze Bozok Sancağı ve Yozgat, İstanbul 2012, s. 276-279.)İşte böyle, 1920, Yozgat’ın maddî varlığının battığı senedir. Bu batışın tarifi de Edhemli günlerdir. Çünkü Yozgat, çok geniş çapta yapılan yağma ve gasp yüzünden iktisadî bakımdan çökertilmiş ve belini bir daha doğrultamamak üzere tüketilmiştir! Vâ-esefâ!Çapanoğulları hadiseleri hazırlayan dış sebepler üzerinde dururken, kendi içlerinde muhasebe yapmaktadırlar. Çapanoğulları, hadisenin tertibi öncesinde ve bütün safahatta dikkat çeken eski Valilerden Mehmed Celâleddin Bey/Celâl Bey (d. 1862 v. 1936) ile vaziyeti yerinde görmek için hadiseden önce Ankara’ya gidip gelerek maalesef Beylere yalan-yanlış bilgi verip tahrikçiliğin en büyüğünü yapan Sadrazam Talat Paşa’nın koruma müdürlüğü polislerinden Komiser Ziyâ Bey başta olmak üzere, kendi içlerinde bazı şahısları suçlamaktadırlar. Bilhassa Ziyâ Bey’e: “Ocağı batasıca Polis Ziyâ! Ankara’ya gitti geldi, yanlış ve kasdî bilgiler vererek büyüklerimizi tahrik etti, mahvımıza sebep oldu!” diye ağır şekilde sözler söylerler. Komiser Ziyâ Bey, Ankara’da kimlerle, ne görüştü? Doğrusu merakı muciptir? Bu şahısların tavırlarıyla her türlü dış tahrik ve tertibin önünü açtığı ifade edilmektedir. Kendilerine muhalif pek çok kişi ve büyük ailelerin dışarıdan gelen ağır tahrikinden bunalan Çapanoğulları, kendi içlerinden çıkan Ziyâ Bey gibilerinin sayesinde felâkete sürüklenir. Fakat ne gariptir ki Ziya Bey, Edhem Bey’in Yozgat üzerine gelmesinden sonra, daha önce kendisinden yardım gören bir Ermeni hemşehrisinin marifetiyle kadın kıyafetine bürünerek Suriye’ye kaçmaya muvaffak olur!Devrin şahitlerinden Ömer Faik Boran (d. 1908 v. 1995), Çekerek taraflarında Kösrelik Köyü’nde bir gece misafir olarak kaldıkları evde, Hacı Osman Bey’in büyük oğlu Mustafa Edib Bey’in (d. 1859 v. 1925), kardeşi Celâl Bey’e hayli kızarak, felâketlerine harisliğinin sebep olduğunu ve sonunda ocaklarının battığını ağlayarak söylediğini, kaldıkları evin sahibinden naklen ifade etmektedir! (Bkz. Ahmet Yaşar Ocak, Millî Mücadelede Çapanoğlu İsyanı (8-27 Haziran 1920), Türk Kültürü Araştırmaları, VII. VIII. IX. X. 1970-73. Ankara 1974, s. 132.)Çapanoğulları’nın damadı Şeyhzâde Abdülkadir Bey’in hatıralarında Edib Bey’in naklettiği bir sözü, hadisenin failleri konusunda net bir kanâatin hasıl olmasına yetecek kadar açıktır: “Celâl ve Salih’te halkın bu temayülüne kapılarak Kuva-yı Milliye’ye karşı fiilen muhalefet etmek gibi bir vaziyet görüyorum. Hâlbuki bu çok yanlış. Neticesi çok vahim bir meseledir. Böyle fiilî muhalefet durumuna atılmak bizim için pek büyük felâket hazırlar. Binaenaleyh, Kozan İhtilâli gözümüzün önündedir. O âilenin sönmesine ve bütün hânümânın (aile ocağının) mahvolmasına böyle bir ihtilâl sebep olmuştur. Binaenaleyh, bu gibi ahvale katiyyen mahal yoktur. Sizin de bunlara karşı mütemayil vaziyet almamanızı hâssaten rica ederim.” (Çapanoğulları Hadisesi ve Abdülkadir Bey’in Hatıraları, Yayına Hazırlayan: Ali Şakir Ergin, Ankara 2016, s. 41.)Her ne kadar Edib Bey, samimiyetle, böylesine hayatî bir tembihte bulunsa da, öyle bir yola girdiler ki, korktukları yere uğradılar ve ocakları battı! Ne hazin akıbet!Hadisenin en meşhur fâili, aşırı beylik gururu, ihtirası ve karşı konulmaz kibri ile meşhur Celâl Bey ise isyan hadisenin enine boyuna sebep ve sonuçlarından bahsetmediği hatıralarında, Amasya’da asılarak idam edilen, sadece ağabeylerinin siyasetine kurban giden küçük kardeşleri Hâlid Bey’e bütün hesabı keser ve ardı sıra şu ifadeleri kullanır: “ … Yozgat hâdisenin zuhûru da yine onun ihtiyâr eylemiş olduğu nâmünâsib hareketin neticesi idi. O dâima çiftlik hayatında zamân-güzâr (zaman geçiriyor) idi. Biraz da düşüncesiz idi. Bizden hiçbirimizin haberi olmaksızın Sivas’da Nâzım isminde birinin ihdâs etmiş olduğu harekete köyden giderek iltihak eder. Bizim tevkîfimize emir verilmesinin esbâbı da bu imiş. Onun şöyle bir hatâsı Yozgad isyanı nâmıyla büyük bir mes’ele, başımıza da azîm bir felâket açdı…” (Osmanlı Mutasarrıfı Çapanoğlu Mahmut Celâleddin (Celâl) Bey’in Hâtıraları, Yayına Hazırlayanlar: Hakkı Acun-Abdulkadir Dündar, TTK., Ankara 2013, s. 338.) Mağrur Celâl Bey’in kendisi hiç ortada olmadı sanki! Çok yazık! Ne söylense israf! Bu bahse dair son bir söz bile!Şehrin ve bir devrin tarihinde Çapanoğulları’nın yeri, tabiî ki sadece tarihin acı tatlı hatıralar külliyatı arasındadır. Siyaset girdabının etrafında gelişen müessif hadiselerle/isyanla birlikte anılan tarihleri, “karıştırdıkça altından Çapanoğlu çıkan” bir karardadır ve gelip geçmiştir!