Yapılan işlere ve söylenen sözlere verilen beyanatlara olmadık manalar yükleyerek gerçeklerden uzaklaşmak insana bir şey kazandırmaz, hatta hayal kırıklığı bile meydana getirebilir.
Değerli okuyucum; bizim kısır çekişmelerin dışında çok ve önemli meselelerimiz vardır.
Ülkemizin siyasi sınırları coğrafî sınırlarımızdan ibaret değildir.
Türkiye, yeryüzünde görünen 780 bin kilometre kare Türkiye’den daha fazla ve büyük bir yerdir.
Bizim bir de görünmeyen topraklarımız vardır.
Anadolu’da 80 milyon Müslüman Türk vardır fakat bir de yeryüzünün çeşitli coğrafyalarında milyonlar olduğu gibi yerin altında yüz milyonlarcası vardır.
Türkiye’nin bir de gönül coğrafyası ve bir de ruh coğrafyası vardır; gönül ve ruh coğrafyasının sınırları Balkanlar’dan başlar, Kafkaslara, Kuzey ve orta Afrika’ya ve Yemen’e ve oradan da Asya’ya uzanır ve Sibirya’ya kadar uzanır...
Bize “kırk yıl doğru odun taşınan bir dergâh” gibi bir ocak ve yine “bir dergâha kırk yıl düzgün odunlar taşıyan insanlar” gibi insan yetiştirmemiz lazımdır. Bizim hedefimiz bu olmalıdır.
Ne diye hala oyunda oynaştayız.
Milliyetçiyim diyen iddia sahibi insanlar bu ölçülere göre hareket etmelidirler.
Bizi bekleyenlerin olduğu bilinmeli, nerelere hangi coğrafyalara, hangi boynu bükük imdat bekleyenlere hitap ettiğimiz unutulmamalı kısır çekişmelerin içine girilmemelidir.
Unutulmamalıdır ki “Türk; beklenendir” bir birimizle didişmek, senin partin kötü, benim partim iyi, senin devam ettiğin dernek kötü benim bağlı olduğum ocak iyi, senin vakfın sorunlu, benim vakfım gerçek milliyetçi diye düşünmeden ve onları birbirinden ayırt etmeden aynı ağacın dalları gibi bütüncül bakmalı ona göre davranmalıyız.
Aksi takdirde biz biri birimizi yerken bir başka birileri birtakım hedeflere doğru koşar adım gidiyor ve ülkeyi de beraber götürüyorlar. Bizim titreyip kendimize dönmemiz gerekir.