Bir Ruhun Yolculuğu Üzerine…
Evren, baktığımızda tamamen maddesel yapılardan ibaret gibi görünse de işin özü aslında öyle değildir.
Gezegenler, yıldızlar, galaksiler…
Bilim bize evrenin fiziksel boyutunu ispatları ile anlatır.
Ancak elle tutulmayan ve gözle görülmeyen ama hissedilebilen en derin boyutu enerjidir.
Her şey enerjiden oluşur ve bu enerji sürekli ve değişken bir akış halindedir.
Bu akışta herkes kendince sorular sorup cevaplar arayabilir:
“Neden bunlar benim başıma geliyor?
Yaşadıklarımızın bir anlamı var mı, yoksa her şey bir tesadüf mü?
Niye böyle oluyor? Neden ben?
Böyle olmasaydı nasıl olurdu?”
Bu sorular, insanoğlunun varoluşundaki en derin sorulardır.
Yanıtları ise zihinle vermek pek mümkün değildir. Çünkü gerçek cevaplar kalpte saklıdır.
Evren ise hissedişle en iyi şekilde anlaşılır. Evrenin görünmeyen boyutunu, enerjisel işleyişini ve ruhsal bağlantılarını anladığımızda soruların gerçek cevaplarını bulabiliriz.
Evren sadece bir mekân değil; bilinçli bir sistemdir. Her şey birbiriyle bağlı ve iç içe bir bütün halindedir.
Düşüncelerimiz, niyetlerimiz ve hissettiklerimiz…
Bunların hepsi evrenin enerjisel alanında bir iz bırakır. Evrenin yasaları ve kanunları vardır:
Niyet yasası, çekim yasası, sebep-sonuç yasası, rezonans kanunu, su kanunu…
Bunlar kesin sonuçlar doğurur. İçimizde ne varsa, dışımızda da onu görürüz.
Farkında olmasak bile niyetimize göre yol alır, düşüncelerimize göre duygu durumu yaratır ve hayatımıza çekeriz.
Sonuçta hepimiz çok güçlü birer enerjisel varlığız.
Ve evrenin dili kelimeler değil, frekanstır. Bu yüzden kendi içimizle uyumlanmak demek, evrenle uyumlanmak demektir.
Bunu yapmanın tek yolu ise zihninizi susturup kalbinizin konuşmasına izin vermektir.
Çünkü evrenin sesi, kalbin sesine çok benzer.
Sessiz ama çok güçlü, görünmez ama derinden ve etkileyicidir.
Hepimizin bu dünyaya bir geliş amacı ve görevi var.
Her gün yaşadığımız olaylar, karşılaştığımız kişiler, güzellikler, kötülükler, mutluluklar ve mutsuzluklar… Hepsi bize bir şeyler anlatır. Devamı Yarın...