Teşhir, yalnızca bedeni görünür kılmak değildir; aynı zamanda bir çağın, bir anlayışın ve bir bakışın dışa vurumudur. Kadın üzerinden konuşulduğunda ise teşhir meselesi, çoğu zaman yüzeysel tartışmaların ötesine geçemez. Oysa konu, ne sadece giyimle ne de bireysel tercihlerle sınırlıdır. Teşhir, modern dünyanın kadına yüklediği rolün bir yansımasıdır.
Günümüzde kadın, çoğu zaman “görünür oldukça değerli” algısıyla kuşatılmaktadır. Sosyal medya, reklamlar ve popüler kültür; kadını üretkenliğiyle, ahlakıyla, fikriyle değil, bedeniyle öne çıkarma eğilimindedir. Bu durum, teşhiri bir özgürlük gibi sunarken aslında kadını yeni bir kalıba hapsetmektedir.
Özgürlük iddiasıyla pazarlanan bu görünürlük, çoğu zaman kadının iradesinden çok, piyasanın ve tüketim kültürünün taleplerine hizmet eder.
Teşhir, kadını güçlü kılmaz; aksine onu sürekli bakılan, değerlendirilen ve tüketilen bir nesne hâline getirme riskini taşır.
Değer, örtmekte ya da açmakta değil; insanın kendini neyle tanımladığındadır. Kadın, bedeninin sınırlarıyla değil; duruşuyla, sözüyle, emeğiyle ve şahsiyetiyle kıymetlidir.
Bu noktada asıl soru şudur: Kadın gerçekten kendisi için mi görünür olmak istiyor, yoksa görünür olmazsa yok sayılacağına mı inandırılıyor?
Teşhir bir tercih gibi sunulsa da çoğu zaman arkasında güçlü bir yönlendirme vardır. Bu yönlendirme, kadını özgürleştirmekten çok, onu belli bir vitrine mahkûm eder.
Kadını korumak, onu hayattan çekmek değildir; aksine onu insan onuruna yakışır bir yerde konumlandırmaktır. Ne tamamen gözlerden uzak ne de herkesin bakışına sunulmuş bir hâl…
Denge, saygı ve anlam, teşhirin gürültüsünden daha değerlidir.
Sonuç olarak kadın, bir gösteri unsuru değil; bir şahsiyettir. Teşhir üzerinden değil, izzet üzerinden konuşulmayı hak eder. Çünkü toplumlar, kadınlarını nasıl sunduklarıyla değil; onlara nasıl bir değer verdikleriyle ölçülür.