1978 Ekim ayında kurulan ve 1984 Ağustos ayında Türkiye’ye dönük silahlı eylemlere başlayan PKK kendisini 12 Mayıs 2025 tarihi itibari ile feshettiğini duyurdu. 41 yıldır silahlı mücadeleyi yöntem olarak benimsemiş bir örgütün bu kararı bir anda almadığı gibi örgütü bu karara bir takım sebepler bulunmakta. Bu sebeplerin başında bölge dinamiğinin değişmiş olması yatıyor. Irak’tan sonra Suriye iç savaşı sonrasında Kuzey Suriye’de ortaya çıkan Özerk bölge ve Esad rejiminin yıkılmış olması PKK’nın kendisini yeniden konumlandırmasını zaruri kıldı. Kuzey Suriye’de Kürtlerin öncülüğünde inşa edilen bölgenin emniyetinin tam olarak sağlanması için Türkiye tarafından tehdit olarak görülmemesi zaruri bir şart olarak görülüyordu.
Türkiye PKK’nın varlığını neden göstererek hem Kuzey Irak’ta hem de Kuzey Suriye’de askeri operasyonlarına aralıksız devam etmekte idi. PKK’nın 2015-2016 döneminde güneydoğu şehirlerinde başlattığı şehir savaşının askeri olarak başarısız olması ve bölge halkının PKK’ya gereken desteği vermemesi sonucunda PKK son on yıldır Türkiye karşısında büyük çaplı silahlı bir eyleme geçemedi. Bu süreçte PKK silahlı güçlerinin çok büyük bir çoğunluğunu Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’ye kaydırmak durumunda kaldı. Açıkçası 2016 yılından itibaren PKK açısından Türkiye cephesi kapanmış oldu. Elbette bu süreçte Türk ordusu tarafından PKK’ya dönük operasyonların aralıksız devam etmesi de örgütü zayıflattı ve bunalttı. Bütün bu süreç devam ederken Suriye’nin kuzeyinde ABD ve NATO destekli özerk bir bölgenin kurulması bölgesel denklemi değiştirdi. Türkiye’nin önce PKK öncülüğünde kurulduğu için karşı çıktığı bu bölge Şam’da rejimin devrilmesi sonucu hukuki bir statü elde etme aşamasına geldi. Yeni kurulacak olan federal Suriye’de Suriyeli Kürtler kültürel ve siyasi özerkliğe sahip olacakları çok açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Nitekim özerk bir Kürt bölgesinin kurulmasında birinci derecede sorumlu olan ülkenin de Türkiye olduğunu söylemek durumundayız. 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı sırasında Türkiye 2012 yılından itibaren Esad karşısında yer almış ve bunun sonucunda Suriye askeri güçleri kuzey sınırlarından çekilmek durumunda kalmıştır. Suriye ordusunun kuzey sınırlarını terk etmesi sonucunda Suriyeli Kürtler Kuzey Suriye’de yönetimi devralmışlardır. İşid karşısında Kürtlerin askeri açıdan başarı kazanması sonucunda başta ABD olmak üzere birçok NATO üyesi ülke Kürtlere destek vermeye devam etme kararı almışlardır. Bugün gelinen noktada Türkiye’nin bugünkü durumu kabul etmeyip Suriye Kürtleri ile olan çatışmalı durumu devam ettirmesi durumunda Türkiye’nin karşısına ABD olmak üzere batılı bir çok gücün çıkacağı aşikardır. ABD Kuzey Suriye’de bulunan yapıyı koruması altına almıştır. Türkiye Kuzey Suriye’de ki yapıyı ancak ve ancak askeri olarak ortadan kaldırabileceği ve böyle bir hamlenin ABD ve diğer güçler ile doğrudan silahlı çatışma anlamına geldiği için Türkiye Kuzey Suriye politikasını değiştirmek durumunda kalmıştır. Çünkü bölgede sınırlar yeniden çizilirken Türkiye’nin Kuzey Suriye için savaşa girmesi ekonomik, stratejik ve dış politik çıkarlarına aykırıdır. Türkiye bu noktada uzlaşma yolunu seçmiş ve bunun sonucunda çoktan gerçekte küresel güçler tarafından kullanım ömrü dolmuş olan PKK’nın feshi gündeme gelmiştir. PKK kendisini feshedecek bu sayede Türkiye açısından Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’ye dönük askeri operasyon yapmanın gerekçesi ve meşruiyeti ortadan kalkacaktır.
PKK’nın feshi aynı zamanda hükümet açısından iç politika açısından kullanılabilecek bir argümana dönüşecektir. Önümüzdeki genel seçimlerde Terörsüz Türkiye sloganının bu açıdan hükümet tarafından kullanılacağı çok açıktır. Elbette siyaseten bu sürecin hükümet açısından olumlu veya olumsuz olarak seçimlere nasıl yansıyacağını seçim sonuçlarını görmeden analiz edemeyeceğiz. Türk kamuoyu şimdilik izliyor ve anlamaya çalışıyor. Sürecin nasıl ilerleyeceği ve yol haritasının ne olduğuna dair şu an için hiçbir sağlıklı bilgiye sahip değiliz. Önümüzdeki 6 ay bu açıdan aydınlatıcı olacaktır. Özetle PKK’nın fesih süreci dış dinamiklerin doğurduğu bir süreç olsa da Türkiye’nin bu sürecin sonunda her açıdan kazanan tarafta yer almasını temenni etmek durumundayız. Bölgesinde komşuları ile güçlü ve barışçıl ilişkiler kurmuş bir Türkiye başta 86 milyon Türkiye vatandaşı olmak üzere tüm bölge için huzur ve barışın adresi ve destekçisi olacaktır.