İnsan oğlu, bir kuş misali uçup gider. Belli yerlere konup göçer. Bazen oralara bir yuva yapar; bir dönem o yuvada barınır, daha sonra yine yoluna devam eder. Biz de bir kuş misaliyiz: bir dönem yaşar, sonra da uçup gideriz.

Diyeceğim o ki, Yozgat’ı turizme açmak istiyoruz. Turizme kapı aralama imkânımız, malzememiz de var. Bunları değerlendirirsek, Yozgat’ı turizme açabiliriz diyorum. En belirgin özelliğimiz, Yozgat’ın çok eski yerleşim merkezlerinden biri oluşudur. Doğal güzellikleri, kaplıcaları, tarihi mekanları, Çamlık Milli Parkı ve yaylalarıyla—hatta yer altı madenleriyle—Yozgat, kendini tanıtacak bir il konumundadır.

Zaman zaman insanların ilgisini çekebilecek üç cazibe merkezinden söz ediyoruz: Yozgat’a bir Şehir Müzesi, bir Şehitler Müzesi ve bir de Arkeoloji (kapalı-açık) Müzesi şart diyoruz. Bu üç müze, şehrin turizmini canlandıracaktır; bundan emin olun.

Şehrin yaşam tarzını ve tarihini hatırlatacak bir Kent veya Şehir Müzesi oluşturalım deriz. İkincisi, Yozgat yiğitler, pehlivanlar ve şehitler yatağıdır: Bu güzel ile bir Şehitler Müzesi yakışmaz mı? Bürokratlar ve vekillerimizle, Yozgat Dernekler ve Federasyonlarımızla görüşerek şehrimize bir Şehitler Müzesi kazandırmak güzel olmaz mı diyorum.

Tarihi mekânlarımız var, kazısı devam eden ören yerlerimiz var. Buralardan tarihi belgeler ve kalıntılar çıkarılıyor. Bunlar için bir kapalı, bir de açık arkeoloji müzesine ihtiyaç var. Mevcut müze, artık bunları bünyesinde barındıramıyor. Daha modern, daha dikkat çekici arkeoloji müzeleri gerekiyor.

Birçok kurumda, ülke genelinde belirli makamlarda hemşehrilerimiz var. Sayın vekillerimiz, eski bakanlarımız ve devlet adamlarımız da artık şehrine birer çivi çaksın istiyoruz. Onları uyandırarak göreve davet edip, şehrimize birer eser kazandırmalarını talep edelim diyoruz. Sayın Valim, galiba bu davet size, sizin şahsınıza düşüyor: “Yozgat’ta bir eseriniz kalsın” deriz.

Şehrimizin insanı, ne yazık ki iş ve meslek bulmak ya da daha fazla kazanmak adına buralardan göçüp gitmiş. Tabiri caizse şehir sahipsiz kalmış. Bu yaylanın—Bozok Yaylası’nın—suçu yok; onu yalnız ve sahipsiz bırakan bizleriz. Ona sahip çıkma görevi de yine bizlere düşüyor.

Gençlerimiz iş istiyor, aş istiyor, gezecek mekan istiyor; bu amaçla göç devam ediyor. Sadece Türkiye geneli değil, dünyanın her bir yerine dağılmış gitmişiz: Öz yurdumuzu, vatanımızı terk etmişiz. Genel manada Yozgatlı nüfusunu topladığımızda bir büyük şehri dolduracak nüfusa sahibiz (ama sahipsiziz, ne yazık ki…). Biz, bu şehre sahip çıkılmasını istiyoruz; tabiri caizse “yeter artık” diyoruz. Bu şehri sahipsiz bırakmayın, imkânlarını değerlendirin diyoruz devlet adamlarımıza, bürokratlarımıza.

Evet, sayın valim, isteriz ki Yozgat’ta bir eseriniz kalsın. Sizi Yozgatlı unutmasın, hep hayırla yâd etsin. Şurasını da: “Giden valimiz yaptırdı” diye gururla sizden söz etsin. Çok şey değil, bir eser bile insanı hayırla yâd etmeye yeter de artar. Yozgat’ı genel anlamda tanıyabildiğinize ve kaynaklarını—eksilerini, artılarını—değerlendirebilecek durumda olduğunuza inanıyoruz.

İşte bu nedenle diyorum ki: Yozgat’a bir eser bırakarak gitmenin gayret ve çabasında olun, Yozgatlı sizi hep hayırla yâd etsin.

Saygılarımızla…