Yozgat’tan yetişen tek sadrazam yani imparatorluk başbakanı olan Bozoklu Kara Mustafa Paşa, Bozok yöresinden olduğu için kaynaklarda Bozoklu diye anılır. Ayrıca Bıyıklı, Küçük Sipahi nispetleriyle de tanınır. Yozgat’ın hemen güney istikametinde, Çamlık’ın araka tarafında, şimdiki Divanlı Köyü’nün hemen yanında bulunan Karacaören Mezraası’nda 1640 tarihinde dünyaya geldi. Babasının adı Derviş Mehmed Efendi’dir.
Rivayet olunur ki, Merzifonlu bir paşa, bilvesile Bozok’ta bulunurken Derviş Mehmed Efendi’nin odasına misafir olur. Hayli izzet ü ikram görür. Paşa memnun olarak ayrılır. Bir süre sonra işlerini yoluna koyduktan sonra tekrar Derviş Mehmed Efendi’nin mezrasına uğrayarak odasına varır. Fakat Mehmed Efendi’nin vefat ettiğini öğrenir. Mustafa adında karayağız bir oğlanın yetim kaldığını görür. Mustafa, yaşı küçük olmasına rağmen bedenen sağlam, zeki, atak ve iyi ata binmektedir. Bunun üzerine paşa, Mustafa’yı da yanına alır ve beraberinde götürür. Paşa ile beraber İstanbul’a varır.
Daha o dönemde bu mahareti sebebiyle Küçük Sipahi diye anılmaya başlandı. Sultan IV. Mehmed Han zamanında Cündî olarak kazandığı şöhretten dolayı Enderun’a alındı ve Has Oda’da hizmet gördü. Ardından silâhtarlığa getirildi. Uzun süre silâhtarlık yaptıktan sonra yedinci vezirlik payesiyle 14 Ocak 1681 Kaptan-ı Deya oldu.
Kaptan-ı deryâlığı sırasında Fıransa ile kıriz yaşandı. Sakız Limanı’nda demirli bulunan dokuz adet Tırabkus kanyonunun peşine düşen Fıransız donanması bunları topa tuttu. Bu sırada şehirde büyük hasar olduğu gibi haklatan 110 kişi öldü. Donanmasıyla Sakız’a gelen Mustafa Paşa Fıransız gemilerine el koydu. Fıransız hükümeti elçisi vasıtasıyla Osmanlı hükümetine çeşitli hediyelerle kıralın özür mektubunu sunduktan başka adada meydana gelen tahribatın karşılığı olarak tazminat ödemeyi kabul etti. Mustafa Paşa zararın tazmini için beş ay kadar adada kaldı ve Fıransız donanmasını rehin tuttu. Daha sonra İstanbul’a döndü. Ardından Venedik’e karşı düşünülen sefer için yapılan hazırlıklara nezaret etti. Tersâne-i Âmire’de dördü üç ambarlı olmak üzere on kalyonun inşası için padişahtan izin alındı.
20 Aralık 1683 azledildi ve Kamaniçe Eyâleti valiliğine gönderildi. 1685 Özi Valiliği ve Lehistan seferi serdarlığına getirildi. Bunun için Babadağı’ndaki ordunun başına geçti. Kamaniçe’yi muhasara eden Leh kuvvetlerini Ağustos 1687’de Kırım Hanı’nın da yardımıyla geri çekilmeye mecbur etti. Bu arada Sultan IV. Mehmed Han’ın hal’i ve yerine Sultan II. Süleyman Han’ın tahta geçişi sırasındaki hadiseler sebebiyle askerle ihtilâfa düşen Siyavuş Paşa’nın yerine sadâret makamı için düşünüldüyse de daha sonra bundan vazgeçildi. Ocak 1690’da altı senedir görev yaptığı Özi Valiliği’nden alınıp Şam Vilâyeti’ne gönderildi. Bir sene sonra Tırablusşam’a gitti. Buradan Edirne’ye çağrılıp Haziran 1692’de sadâret kaymakamlığına tayin edildi.
Mustafa Paşa, 27 Mart 1693 sadârete tayin edilmiştir. Mustafa Paşa, bu görevi almakta önce tereddüt göstermiş, ancak padişahın ısrarı üzerine kabul etmiştir. O sırada Avusturya kuvvetlerinin Erdel üzerinden Eflâk ve Boğdan’ı istilâya hazırlandığı haberleri Kırım Han’ı Selim Giray’dan gelen mektupla teyit edilince Mustafa Paşa sefer hazırlıklarına başladı. 5 Temmuz 1693’de Edirne’den hareket etti. Bu arada Kırım Hanı Selim Giray ile Orta Macar Kıralı İmre Thököly de orduya katıldı. Avusturya kuvvetlerinin Belgrad’a ilerlediği haberi üzerine ordu Belgrad’a yöneldi. İki ateş arasında kalan Avusturya ordusu kumandanı Duc de Croy kuşatmayı kaldırıp Eylül 1693’te geri çekildi. Mustafa Paşa, Belgrad Kalesi’nin tamir ve tahkim ettirdi. Avusturyalıların kale etrafında kazdığı hendekleri doldurtarak tabyaları yıktırdı. Rebîülevvel ayı başlarında Belgrad’dan ayrılıp 16. günü Sofya’ya geldiğinde sipahi ve silâhdarların mevâciblerini dağıttırdı, 6 Aralık Edirne’ye ulaştı.
Mustafa Paşa devlet işleri arasında fırsat buldukça ava gitmeyi adet haline getirmişti. Sadrazamdan hoşlanmayanlar onun bu zaafını Sultan II. Ahmed Han’a bildirdiler. Aleyhinde olanların başında Dârüssaâde Ağası Nezir Ağa bulunuyordu. Mustafa Paşa da onu sarayda uzaklaştırmak için çalışıyordu. Ancak padişah, Edirne civarıda yaptığı bir gezide Mustafa Paşa’yı cirit oynarken görür.
Bunun üzerine 14 Mart 1694’de azledilir. Anonim Osmanlı Tarihi’nde (Anonim Osmanlı Tarihi 1099-1116/1688-1704, Haz., Abdülkadir Özcan, Ankara 2000, s. 52.) padişahın tebdil gezerken rastladığı Anadolu’dan gelen bir şahsın ona İstanbul’un halinin perişan olduğunu, idarecilerin iş görmediğini, buna cirit oynamakla meşgul vezîriâzamın da dahil olduğunu söylemesi üzerine Sultan II. Ahmed Han’ın Mustafa Paşa’yı azlettiği belirtilir.
Mustafa Paşa azlinden sonra bir süre sarayda “kapı ortası”nda mahpus tutuldu. Ardından yeni sadrazam Sürmeli Ali Paşa’nın ricasıyla affedildi ve Tırabluşam Eyâleti’ne ikinci defa vali tayin olundu. Yeni görevi için yola çıkmışken, “Nevrûziyye pîşkesi” için hazırladığı para ve atları teslim etmediği gerekçesiyle ihbarda bulunulması üzerine geri çağırıldı; yanında bulunan 217 kese akçeye el konduktan sonra gitmesine izin verildi.
Bozoklu Mustafa Paşa, 26 Ağustos 1697’de kapı halkı ve 300 Şam sipahisiyle Sultan II. Mustafa’nın Zenta Seferi orduya katıldı. Sadrazam Elmas Mehmed Paşa’nın muhalefetine rağmen divandan, Tisa Suyu üzerine köprü kurarak karşı tarafa geçme kararı çıktı. Askerin önemli bir kısmı suyu geçince Avusturya ordusu başkumandanı Prens Eugen’in âni taarruzu ile diğer tarafta kalan askerler mağlûp oldu. Mustafa Paşa geçene askerin düzenini sağladı. Elmas Mehmed Paşa’nın askerler tarafından öldürülmesinin ardından sadrazamlığa getirilen Amcazade Hüseyin Paşa’nın orduya gelişine kadar sadaret kaymakamlığı ile görevlendirildi. Aralık 1697’de Boğazhisar Muhafızlığı’na tayin edildi.
10 Nisan 1698’de sadrazamın arzusuyla ikinci vezirlik pâyesi verilerek yeniden sadâret kaymakamlığına getirildi. Bu görevini sürdürürken damla hastalığı yüzünden iş yapamaz hale geldi ve 17 Aralık 1698’de vefat etti. Edirne’de Üç Şerefeli Cami Haziresi’ne defnedildi.
Mustafa Paşa, kaynaklarda, hak ve hukuka riayet eden, edepli, hizmetkârlarına karşı daima iyi muamelede bulunan, devlet işlerini bilmekle beraber “umûr-ı hâriciye”si zayıf bir devlet adamı olarak tavsif edilir. Ayrıca cömert olduğu, 1692’de Belgrad Seferi’ne giden orduya masraflarını kendisinin karşıladığı 500 süvari ve 200 piyade yazdığı belirtilir. Belgrad’ın kurtarılmasından sonra kale dışında tahribe uğramış bir camiyi tamir ettirdiği bilinmektedir.
Mustafa Paşa’nın oğlu Hüseyin Bey Tersane Emini olmuştur. Çapanoğullarından önce Bozok Sancağı, Bozoklu Kara Mustafa Paşa’nın mukataasıdır. Bilahire bu mukataa oğlu Hüseyin Bey’e intikal eder. Hüseyin Bey bu mukataayı Çapanoğlu Ahmet Ağa bir yıllığına kiralar. İstanbul, bu işi tasvip eder ve bir fermanla Bozok’un işleri Ahmed Ağa’ya havale olunur. Fakat Hüseyin Bey, altı ay geçmeden emanetini geri istese de alamaz ve sonrası malum, bölgede etkinlik tamamen Çapanoğullarına geçer.
Ayrıca Karanıdere Derbendi de Hüseyin Bey’e verilmiştir. Mustafa Paşa merhumun bir diğer oğlu da Süleyman Bey’dir. Bir Hatt-ı Hümayun’da hem Divanlı Köyü’nden ve hemde Süleyman Bey’den şöyle bir bahis vardır: “Bozok Kadısına hüküm ki: Süleyman zîde mecdehu arz-ı hal idüp hâlâ mütevellisi olduğu babası vazir-i a’zam-ı sâbık müteveffa Mustafa Paşa’nın Bozok’ta vaki’ camii kurbinde menzillere mutasarrıf olan bazı kimesneler menzillerinin kârizleri çirkâblarını cami-i merkûme duvarı dibine icra ve ol vechile cami-i şerif duvarına vehn iras idüp zarar-ı şer’ileri olduğun ve babda davasına muvafık fetva-yı şerife verildiğün bildürüp mucince şer’ile görülüp zarar ve taaddileri şer’ile men’ ve def’ olunmak babında emr-i şerifim rica etmeğin fetva-yı şerife mucibince zarar ve taaddileri men olunmak için yazılmıştır. Evasıt-ı Rebiü’l-evvel 1113.” (Muzaffer Erdoğan, Osmanlı Devrinde Anadolu Camilerinde Restorasyon Faaliyetleri, Yayınlanmamış Belgeler, 80 Belge, Vakıflar Dergisi, S. 7, sayfa. 190.)
Edirne Üç Şerefeli Camii Haziresi’nde medfun Sadrazam Bozoklu Kara Mustafa Paşa da bir manzumesiyle sesleniyor:
Ey gönül sahn-ı çemende leb-i deryâ zevkin
Bir sanemle ide gör kâm alasın dünyadan
Yoksa bir düşleri dür kâmeti serv olmayıcak
Ne biter sahn-ı çemenden ne çıkar deryadan
Sadrazam Paşa’nın bu kıtadan başka nefis bir beyiti daha var ki, bir mısra-ı bercestedir:
Tevbeler ittim ki itmeyim tevbe
Tevbeye tevbe-i nasûh olsun
İşbu gönül nağmesi, Bozok’un has evlâtlarına ait en eski şiirlerdendir. (Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III, II. Kısım, Ankara 1988, s. 441.)
Her canlının gün gelir ömrü biter. Her şey gelir ve geçer. Nice şahlar, benim diye şahbazlar unutulmadı şu gökkubbe altında. Zamanın öğütmediği ne var. Böyledir elbette. Fakat sadece bu hükümde, eser bırakan er kişiler müstesnadır. Yozgat’tan yetişen tek sadrazam yani imparatorluk başbakanı olan Bozoklu Bıyıklı Kara Mustafa Paşa da eseri ile yaşayanlardandır. Bu sayede defterinin hasenat hanesi açık kalan bahtlılardandır o…
Paşa merhumun Divanlı Köyü’nde bulunan külliyesi, bu hükmün sahih bir ispatıdır.
Şöyle ki:
Kara Mustafa Paşa, Koyunlu Yusuf Özü’nün Batı yamacında ardıç ağaçları ile kaplı arazi üzerinde, civarda bulunan ve birbirine çok yakın on adet mezrayı şimdiki Divanlı Köyü’nün olduğu yerde bulunan bir mezraa ile birleştirterek yeni bir yerleşim yeri kurdurtur. Daha önce var olan küçük mescidin yerine cami, medrese, kütüphane, fırın, hamam ve handan ibaret bir külliye inşa ettirir. Onca gâilenin arasında, daha Silâhtarlığı sırasında yapımına başlanan külliye, tamamıyla ancak Kapdân-ı Deryalığı sırasında ikmâl edilebilir. Esasen caminin H. 1089 M. 1678-1679 tarihli kitabesi de, Paşa’nın 1681’de Kapdân-ı Derya olduğu düşünüldüğünde her iki vazifesini birden tebarüz ettirmektedir.
Kitabe şöyledir:
Bi-hamdillâh ol kerîm-ü zü’l-celâl
Tevfîk itse bir kuluna hüsn- i hâl
Rızası a’mâline sâlik ider
Muhtar ider şöyle hayra bezl-i mâl
Hak Teâlâ a’dâsın menkûs ide
Gâzî Sultân Mehemmed’in küll-i hâl
Silâhdârlığıyla handân iken
Mustafa Pâşâ kapudân-ı zü’l-âl
Câmi-i şerîf tecdîden binâ
Eyledi ol sâhib-i hayr u nevâl
Devr ide devvâr çarh-ı târîhi
Tâfiğ oldu nâzırîn itsün hayâl
Bugün cami hariç külliyeye ait hiçbir bina ayakta kalamamıştır.
Sadrazam Paşa, Bozok’tan çıkıp, devlet burcunun en tepesine yükselen bir memleket evlâdı olarak her hâliyle nisyana muhatap Bozok tarihinin bir devrinin serlevhası idi. Böyle olmakla birlikte, o vakitler, bir şehirden mahrum olan Bozok’da, civardaki mezraları birleştirek hepsinin ortasına şimdiki Divanlı Köyü’nü kurdurtan ve bu köye Kapdan-ı Deryalığı sırasında cami, medrese, kütüphane ve ihtiyaç duyulan hayır eserleri inşa ettirmekle birlikte, sadece, acı tatlı hadiselerle yazılı tarih sayfalarının hatıralar yumağı arasındadır o kadar…
Kaynakça: Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekâyiât, Haz., Abdükadir Özcan, Ankara 1995, s. 117,200, 428, 440-451, 467, 476-480, 519, 640-641, 652; Anonim Osmanlı Tarihi 1099-1116/1688-1704, Haz., Abdülkadir Özcan, Ankara 2000, s. 43, 47-49, 52-53, 55; Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III, II. Kısım, Ankara 1988, s. 427-439; İsmail Hami Danişmed, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, III, s. 450-476; Mücteba İlgürel, Bozoklu Mustafa Paşa, TDVİA., XXXI, s. 343-344; S. Burhanettin Kapusuzoğlu arşivinde bulunan notlar.