Bireyden Topluma Hakikatin Yolculuğu.

Dürüstlük, sadece doğruyu söylemekten ibaret değildir; hakikate sadakat göstermek, hayatı ona göre inşa etmektir. Dürüstlük insanın aynasıdır. Bilimsel açıdan dürüstlük; bilgiyle oynanmaması, gözlemler ve verilerle gerçeğe sadık kalınmasıdır. Felsefi olarak ise kişinin içsel tutarlılığına sadık kalması, kendi özüyle yüzleşmesi demektir.

Dini düzlemde dürüstlük çok daha derin bir karşılık bulur. Kur’an’da peygamberlerin temel vasfı “sıdk” yani doğruluktur. Hz. Peygamber (sav), henüz risalet gelmeden önce bile düşmanlarının bile güvenini kazanmış, O’na “El-Emin” denmiştir. Çünkü dürüstlük, imanla doğrudan ilişkilidir. İnsan, acziyetini idrak ettiğinde dürüstlüğün temeline ulaşır. Acizliğini kabul eden, mutlak kudret sahibi olan Allah’a c.c yönelir. Bu teslimiyet, diliyle ve kalbiyle yalanı reddetmeyi getirir.

Kritik Soru : Yalanı bu kadar normalleştirmiş bir Müslüman bu çelişkiyi nasıl aşmaktadır?

Bugün toplumda yalan, adeta olağan hale gelmiştir. “Beyaz yalan” diyerek yalanın meşrulaştırılması, bireyin vicdanını da, inancını da zayıflatır. Müslüman kimliği, doğruluk üzerine bina edilmelidir. Zira Hz. Peygamber s.a.v “Müslüman her türlü günahı işleyebilir ama asla yalan söyleyemez” buyurmuştur.

Bu çelişkiyi yaşayan kişi, ya inancını ya da davranışlarını sorgulamak zorundadır. Vicdanıyla yüzleşmeden dürüstlük mümkün değildir. Gerçek iman, acziyeti fark edip Allah’ın emirlerine kayıtsız şartsız teslimiyetle olur. İşte bu teslimiyet, kişiyi hem dürüst hem huzurlu kılar.

Kritik Soru 2: Dürüstlük sadece bireysel bir erdem midir, yoksa toplumu ayakta tutan bir omurga mıdır?

Dürüstlük yalnızca bireyin değil, toplumun da omurgasıdır. Toplumsal güven, bireyler arası dürüstlüğe dayanır. Yalanla örülmüş ilişkiler ağı, zamanla sadece kişiler arası güveni değil; hukuk, eğitim, siyaset gibi sistemleri de çökertir.

Ne yazık ki günümüzde birçok insan, sistemin çarpıklığını gerekçe göstererek dürüstlükten sapabiliyor. Küçük hilelerle kazanılan büyük kayıplar, ancak vicdanları susturarak mümkün oluyor. Oysa dürüstlük, yalnızken bile doğruyu seçebilmektir. Sisteme, koşullara rağmen, ahlaka sadık kalabilmektir.

Hz. Peygamber (sav), bireyin ıslahıyla başlayıp toplumun dönüşümüne ulaşmıştır. Kalpleri, vicdanları temizlemeden toplum arınmaz. Bu yüzden dürüstlük; bireysel bir fazilet değil, toplumsal bir zorunluluktur.

Sonuç olarak;

Dürüstlük; insani, İslami ve evrensel bir değerdir. Acziyetini fark etmiş insanın, kudrete teslimiyetidir. Toplumu ayakta tutan vicdani bağdır. Dürüstlük olmadan adalet olmaz; adalet olmadan huzur gelmez. Hakikat, sonunda hep dürüst olanların yanında durur. Mesele sadece doğruyu söylemek değil, doğru kalabilmektir. Yazımı Peygamber s.a.v hadisi şerifi ile bitirmek isterim. “Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete iletir. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında 'doğru' olarak yazılır. Yalandan sakının!