Bazı insanlara rastlarız, içimizde onlara dair tarif edemediğimiz bir sıcaklık hissederiz. Sanki yıllardır tanırmışız gibi… Belki bir cümleleri, belki sadece bir bakışları içimizdeki fırtınayı dindirir. O an anlarız: İnsan, insana şifadır. Şifa arıyorsan reçete değil gönül ara.

'insan insanın misafiridir, sözünde dinlenir, gönlünde demlenir.'

Modern çağda türlü teknikler, ilaçlar, terapiler geliştirilmiş olsa da bilimsel çalışmalar gösteriyor ki, insan ruhunun iyileşme sürecinde sosyal bağlar büyük rol oynar. Empati kuran bir dost, yargılamayan bir arkadaş, dinleyen biri, “oksitosin” salgılamasını tetikleyerek stresi azaltır. Bu da psikolojik, fiziksel iyileşmeye destek olur.

Kültürümüzde “dertleşmek” bir ihtiyaçtır. Anadolu irfanı bunu şöyle özetler: “Dert paylaştıkça azalır.” Çünkü insanoğlu yalnızlığa değil, yoldaşlığa meyillidir. Mevlânâ, “Bir mum diğerini tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez,” der. Dertlerimizi paylaşmakla hem aydınlanırız hem aydınlatırız. Dertler paylaştıkça azalır. Sevinçler paylaştıkça çoğalır.

İnsan aynı zamanda insanda sığınak bulur. Bu sığınak bazen bir dostun kalbi bazen bir sahafın raflarındaki kitaplar, bazen bir kahvehanenin köşesindeki samimi muhabbetlerdir. Ruhun yorgunluğunu atabileceği bu duraklar, modern dünyanın hızına direnç noktalarıdır. Kültürel belleğimizde bu tür sığınaklar hep olmuştur: köy odaları, meclisler, dernekler, sohbet halkaları bunlardan bazılarıdır. Aslında ibadethanelerimiz, camilerimizin asli görevi de budur. Islamiyetin beş şartından biri olan haccın amaçlarından biridir.

Dini metinler de bu gerçeği yüzyıllardır dile getirir. Kur’an’da “Müminler birbirlerinin dostlarıdır” buyurulur. Peygamber Efendimiz ise “Mümin, müminin aynasıdır” der. Çünkü insan, bazen kendini ancak başka bir insanın gözünde görebilir.

Hayat zorlaştıkça, biz de kabuğumuza çekiliriz Oysa çare, birbirimize yaklaşmaktadır. Kendimize şifa ararken, bir başkasına da şifa olabileceğimizi unutmamalıyız. Belki bir tebessümle, bir cümleyle… Çünkü herkesin bir sığınağa ihtiyacı var; bazen o sığınak, biz oluruz.

Anekdotlar;

“Çay ve Sessizlik”

Bir dostum vardı, ne zaman içim daralsa “Gel iki çay içelim” derdi. Konuşmasak da olurdu.

Birbirimizin sessizliğinden de anlardık. Çay içilir, susulur, ama o suskunlukta ruhumuzda büyük bir iyileşme başlardı. Çünkü bazen çay değil, o masa, o dost, o sessizlik iyi gelir insana. Ne yiyip içtiğin değil, kiminle içtiğin önemliydi.

“Bir Cümle Yetti”

Bir gün hiç tanımadığım yaşlı bir teyze otobüste yanıma oturdu, içimdeki sıkıntıyı yüzümden okumuş olacak ki şöyle dedi: “Evladım, geçer… Her şey geçer. Sadece kalbine sahip çık.” Yüzüne bile tam bakamadan indi. Ama o cümle, günlerce içimde yankılandı. Kalbinize , ruhunuza iyi geleni bulmalısınız.

Herkesin hayatında “ İYİKİ VARSIN” diyebileceği birileri olmalı. Bir insana iyi geliyorsan , dünyaya da iyi geliyorsundur. İlaç bazen bir cümledir, dostluktur. Ruhun şifası bir kalbe dokunmakladır. İnsan insana yurt olur. Yeterki kapılar gönülden açılsın.