Etrafıma bakıyorum… İnsanlarda bir usanmışlık, yılgınlık, ruhsuz bir hâl var. Sanki yüzler var ama ışığı sönmüş. Kalabalıklar içinde tek başına duran insanlar görüyorum; konuşan ama dinlemeyen, gülen ama mutlu olmayan, yaşayan ama hissetmeyen. Herkes yorgun, herkes bitkin… Sanki görünmeyen bir şey, içimizdeki hayatı sessizce söndürüyor.

Bazı şeyler vardır ki insana sadece yorgunluk vermez; onu eksiltir, onu susturur, onu siler. Ne ses kalır ne söz. Sanki görünmeyen bir el yavaşça kalbin ışığını kısar. Ruhumuzun karanlığa sürüklenişini çoğu zaman fark etmeyiz; çünkü bu ölüm, sessiz ve usul usul gelir.

-Ruhu öldüren şeylerin başında adaletsizlik gelir. İnsan, hakkı yendiğinde sadece malından ya da makamından olmaz; inancını da kaybeder. Adaletin olmadığı yerde umut barınmaz. Adaletsizlik, sadece mahkeme salonlarında değil; bir çocuğun göz hakkının yendiği sofrada da, yaşlının sesi duyulmadığında da vardır. Ruh, en çok orada kanar.

-Yalan da bir başka büyük zehirdir. Hayatın her alanına sinmiş yalanlar, insanın hakikate olan inancını tüketir.

Yalan konusu önemli bir sonraki konum yalan olacak şimdilik iki cümleyle geçiştiriyorum...

-Ve elbette şükretmeyi, dua etmeyi, Yaradan’a sığınmayı unutmak... İnsan sadece etten kemikten değil; ruhtan, gönülden, maneviyattan da ibarettir. Kalp Allah’la bağını kopardığında, dünyadaki hiçbir başarı, hiçbir alkış, o boşluğu doldurmaz. Ruhun beslendiği kaynak kesilince, insan içten içe çürümeye başlar.

-Bir de kin, kibir, haset gibi kirler var. Bunlar kalbi daraltır, insanı insandan uzaklaştırır. Merhametin azaldığı, anlayışın yok olduğu bir toplumda ruhlar aç kalır. Aç kalan sadece mide değil; kalptir, vicdandır.

-En acısı da hayalsizliktir. Hayali kalmayan bir insanın ruhu yavaşça donar. Çocukların oyun oynamadığı, gençlerin hayal kurmadığı, yaşlıların nasihat vermediği bir dünyada hiçbir şey canlı kalmaz.

Bugün bir durup düşünelim. Ne kaybettik ki böyle eksildik? Hangi hakikati unuttuk ki bu kadar karanlık olduk?

Belki de kurtuluş, çok uzağımızda değil. Bir dua mesafesinde, bir vefa sözünde, bir gönül selamında saklı. Ruhumuzu yeniden diriltmek için; önce birbirimizi yeniden hatırlamamız gerek.