Girişimcilik yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir eylemdir.
İş kurmak kadar, bir soruna çözüm geliştirmek, yereldeki bir boşluğu doldurmak ya da başkalarının hayatına değer katmak da girişimciliğin alanına girer.
Bu çerçevede üniversite, sadece ekonomik kazanım üreten değil; sosyal etki yaratan projeleri de desteklemeli, öğrencilerini bu alanda teşvik etmelidir.
Sosyal girişimler, özellikle engelli bireyler, yaşlılar, kırsal kadınlar gibi gruplar için erişilebilir modeller geliştirebilir.
Ayrıca üniversitenin ilçelere yayılan MYO ve yüksekokullarının, bulundukları yerleşimlerde "mikro kalkınma merkezleri"ne dönüşmesi mümkündür.
Örneğin; Sorgun’da tarım kooperatiflerine iş planı hazırlayan bir ekip, Boğazlıyan’da yerel ürünlerin dijital pazarlamasını yürüten bir öğrenci takımı ya da Akdağmadeni’nde kadın üretici gruplarına satış eğitimi veren bir danışmanlık modeli bu dönüşümün örnekleri olabilir.
Kalkınmanın kapsayıcı olabilmesi için her bireyin sürece dahil edilmesi gerekir. Kadınların ve gençlerin sistem dışı kalması, yalnızca sosyal bir sorun değil, ekonomik bir kayıptır.
Bu kaybı avantaja çevirmek, Yozgat için stratejik bir öncelik olmalıdır.
Yozgat Bozok Üniversitesi'nin elindeki bu kurumsal araçlar; vizyonla yönetildiğinde, yalnızca bireyleri değil, şehir ekonomisinin tüm yapısını dönüştürebilir.

Yozgat Modeli Artık Sözde Değil, Eylemde Olmalı
Kalkınma; kaynakların dağıtımı kadar, iradenin yönüyle de ilgilidir.
Yozgat, bugüne dek hep potansiyeli konuşulan ama bu potansiyelin kurumsal bir vizyona dönüştürülmediği şehirlerden biri oldu.
Artık bu döngüyü kırmak ve "kalkınma niyeti"ni "kalkınma eylemi"ne dönüştürmek zorundayız.
Bunun için tüm paydaşlara düşen görev nettir: herkes kendi alanında, üzerine düşeni yapacak ve Yozgat’ın geleceğini masa başında değil, sahada birlikte inşa edecektir.
Yozgat Bozok Üniversitesi, akademik birikimiyle yalnızca bilgi üreten değil; bu bilginin yerele entegre edilmesini sağlayan bir yapı olarak ön plana çıkmalıdır.
Kadınların görünmeyen emeği, gençlerin cesareti, girişimcilerin arayışı, yerel üreticinin alın teri... Bunların tümü, ancak stratejik bir çerçeve içinde buluştuğunda sürdürülebilir bir kalkınma mümkün olabilir.
Kalkınmanın artık “başkalarının getireceği bir paket” değil, “bizim birlikte kuracağımız bir sistem” olduğunu kabul etmek zorundayız.
Yozgat Modeli, bu bakımdan artık yalnızca bir temenni değil, sahaya indirilebilir, ölçülebilir, sürdürülebilir ve tekrarlanabilir bir model olarak karşımızda durmaktadır.
Bu yazı dizisi boyunca Yozgat’ın kalkınmasına dair farklı alanlarda düşünmeye, veri temelli konuşmaya, çözüm odaklı yaklaşmaya gayret ettik.
Elbette bu satırlarda her şeyi anlatmak mümkün değil. Ancak önemli olan; tartışmaya açmak, dikkat çekmek, bir kıvılcım yakmaktır.
Değerli okurlarım,
Bu köşede sizlerle paylaştığım her düşünce, Yozgat’a olan inancımın bir yansımasıdır.
Bu satırlar bir kapanış değil, bir ara duraktır. Eylül ayında yeniden buluşuncaya kadar, Yozgat için düşünen, üreten, çabalayan herkese selam olsun. Kalın sağlıcakla.