Birkaç yazı ile hatıratımı Yozgat’a intikal ettirdikten sonra tekrar Yozgat’a dönmek kaydıyla tarihten gizlenen tarafları açıklamak için biraz geriye dönmek zorundayım. 
     30 Ekim 1918 Mondros mütarekesi imzalandıktan sonra bu ağır mütarekeyi dahi az göstererek müstevilerin nasıl bir maksadı hainane  peşinde koştuklarını hep beraber mütaala edelim. 
     Malumdur ki mütareke de müphem ifadelerle kabul ve imza ettirilen  mütearekenin gizlenen hain taraflarını ilk fırsatta tatbike koymakla gecikmediller. Mütareke işgali mevzubahis olmayan musul İngilizler tarafından derhal işgal edildi. 
     Bu işgali takiben cenap vilayetlerimizden bir kısmı da işgal altına alındı. 
     daha sonra İzmit, Eskişehir, Antalya, Konya, Samsun, Merzifon vs. Şehir ve kasabalarımız müstevlilerin askeri kontrolleri altına alındı. 
     Bu açık, bu haksız işgallerden sonra üzeri kalın bir perdeyle örtülü gizli işgaller de vardı. Ben Mondros mütarekesi’nin ağır hükümlerini burada tekrar edecek değilim. 
     Çünkü inkılap tarihimizde mütareke hükümleri yazılıdır. Ben bu mütarekenin yeni işgaller için müphem kelimelerle ifade edilen şu cihet üzerinde karileriminnazari dikkatini celb edeceğim.
   Mütarekenin bir maddesinde deniliyor ki i” müttefiklerin emniyetlerini tehdit edecek vaziyet çıktığı takdirde müttefikler stratejik noktaları derhal işgal altına alacaklardır.” bu maddenin açıkça ifadesi şudur: müttefikler istedikleri yerlerde mürettep kargaşalıklar çıkaracak, böylece yeni işgaller yapacaktır. Bu maddenin gizlenen tatbikatını ilk acısını Yozgat çekmiştir.
  Mütareke den sonra vilayetimizin idare amirliğine leon Paşa isminde bir Mutasarrıfın getirildiğini bundan evvelki yazılarımda  işaret etmiştim. 
     İşte bu mutasavvuf Yozgat’a geldikten bir müddet sonra Samuel çetesi diye bir Ermeni çetesi akdağ ormanlarına çıkarak faaliyete girmiştir. 
     Etrafa dehşet veren bu Çete durmadan Türk köylerine tecavüz ediyor, halkımız tahrik için her vasıtaya başvuruyordu.
     Tehcirden avdet eden Ermeniler şehrimize ve köylerimiz alarak her eve serbestçe giriyor, bu halı benim bu kilim benim, bu öküz, manda benim, inek, davar benim diye ne bulursa alıp götürüyordu.
     Beş yüzden fazla Ermeni çocuğu Ermeni kilise ve mektebinde Ermeni cemaati tarafından barındırılıyor. Terbiye ediliyor, şehrin bütün sokaklarında şarkılar söyleyerek resmi geçit yapıyordu.  
     Hülâsa tahammülümüz durmadan zorlanıyordum. 
     Adliyemiz gelişigüzel ihbarlarla suçlandırılan bir takım vatandaşın dosyalarıyla tıklım tıklım dolmuştu. İstanbul’a herhangi bir vesileyle giden memleket evladı derhal bir Ermeni tarafından ihbar ediliyor, ihbarı müteakip Bekir ağa bölüğü zindanında takılarak evrakı Nemrut Mustafa paşa Divanı Harbi’ne tevdi ediliyordu.
    Açıkça konuşayım. Memleketin namuslu evladı birer bahaneyle tehcirden alakalı addedilerek ya hapishanede yatıyor veyahut gizlenecek bir taraf arıyordu. Devamı Yarın...