İnsan neslinin devamı, çocukların bakımı ve yetiştirilmesi, yeni kuşaklara kültürel kimliğin ve değerlerin kazandırılması, tarihsel ve toplumsal bilincin aktarılmasında aile, birey ile toplum arasında bir köprüdür. Sağlıklı bir aile yapısı, bir insanın hayatta sahip olabileceği en değerli hazinedir.

Bizleri yaratan yüce Mevla, “Allah sizlere kendinizden eşler, eşlerinizden de oğullar ve torunlar var eder” buyuruyor. İslâm dini aileye büyük önem verir. Çünkü aile, hem kişinin huzur bulduğu bir ortam, hem neslin devamı için bir vesile, hem de kişiyi dince günah sayılan çeşitli kötülüklerden koruyan bir kurumdur.

Peki evlilikler neden uzun ömürlü olmaktan çıktı? Boşanmalar neden artıyor, yuvalar niçin dağılıyor? Belirli bir süreden sonra eşler birbirine tahammül gösteremiyor, aile içi çekişmeler artıyor. Bu huzursuzlukların enine boyuna incelenip ele alınması gerekiyor. En sağlam kalemiz olan ailenin dağılması, devletin temellerinin zayıflaması demektir. Bu durum geleceğimiz açısından çok büyük bir tehlikedir.

Aile içi geçimsizlik, baskı, şiddet ve aldatmalar yuvaların yıkılmasına sebep oluyor. Dağılan ailelerin çocukları perişan hale geliyor, toplumda huzursuzluk baş gösteriyor. Aile içi çekişmeler insanlarımızı mutsuz etmeye başladı. Bütün bu sorunlara kesin ve kalıcı bir çözüm yolu bulunmalıdır.

Bir baba, bir eğitimci, bir yazar ve bir aile reisi olarak şahsi görüşümüz şudur: Bu konuda eğitim şarttır. Evlilik öncesi eğitim, “aile bilgisi” dersi gibi uygulamalar hem erkek hem kadın için gereklidir. Buna İslami ve manevi eğitimin de eklenmesi gerekir. Çünkü evlilik, manevi bir bağdır ve eşler birbirine Allah’ın emanetidir.

Böyle bir eğitimle biz, kendimize özgü millî ve manevi değerlere dayalı bir aile eğitiminden bahsediyoruz. Kokuşmuş, yozlaşmış Batı kaynaklı eğitim modelleri bizim bünyemize adapte edilemez; bize huzur da getiremez.

Evlilik eğitimi, hayata uyum eğitimi olmalıdır. Eşlerin görevleri, birbirine saygısı, sabrı ve hoşgörüsü anlatılmalı; bu eğitimin sonunda katılımcılara bir “evlilik sertifikası” verilmelidir. Aile mahremiyeti, sorumluluğu ve çocuk yetiştirme terbiyesi olmadan evlilik olmaz. Ayrıca bu eğitim okul çağında da devam etmelidir.

Bugün boşanma ve aile içi kavgalar artıyor. Boşanma belirli şartlara bağlı olmalıdır. Eş, kafasına göre çekip giderse ya da eşine ihanet ederse hiçbir hak talebi olmamalıdır. Böyle bir durumda nafaka talebi de askıya alınmalıdır. Çünkü akit tek taraflı olarak feshedilmiştir. Çekip giden ya da ihanet eden eşin nafaka hakkı olamaz.

Eşler arası boşanma, işkence, baskı, tehdit, zulüm ve aldatma gibi belirli şartlara bağlı olmalıdır. Bu durumda çocukların ve her iki tarafın hakları korunmalıdır.

Ne yazık ki genelde tek taraflı bir adalet anlayışı hâkim: “Kadın haklı, erkek haksız” mantığı gibi… Oysa hak ve hukuk karşılıklı değerlendirilmeli; ömür boyu nafaka, eşin evden uzaklaştırılması ve çocukların koz olarak kullanılmasına engel olunmalıdır.

İslâm dini, neslin devamı için düzgün bir evliliği teşvik eder. Eşlerin evlilik birliğini, karşılıklı sevgi ve saygı ortamını olabildiğince korumalarını ister; talâkı ise ancak evliliğin sürmesine imkân kalmadığında başvurulabilecek meşru bir çözüm olarak görür.

Yuva yıkanın yuvası olmaz; yuvasız kuş da kartallara yem olur.
Yuvana ve çocuklarına sahip çık, onurluca yaşa!