Ne var ne yok?” diye sorarsınız birine…
“Vallahi stres çok!” der.
Doktora gidersiniz, tansiyon mu, baş ağrısı mı? Cevap: Stres.
Eşle geçinemezsin: Stres.
Çocuk dinlemez: Stres.
Patron bağırır: Stres.
Hatta yediren de stres, yedirmeyen de…
Sorarım size: Nedir bu stres ki, her şeyin sebebi, bahanesi, açıklaması olmuş?
NEDİR BU STRES? Stres, anlık olarak bir anda ortaya çıkan, tehlikede olduğunu hissettiren. Mücadele gerektiren olay yada düşünce sonucunda oluşan endişe ve gerginliğin yarattığı duygusal, zihinsel ve fiziksel bir tepkidir. Stres ve kaygıya neden olan tehlike gerçek yada gerçek olmayan bir endişe ve kaygıya dayanabilir.
Bilimsel olarak stres, tehlike algısı karşısında beynin kortizol hormonu salgılamasıyla başlayan bir savunma halidir. Ne yazık ki uzun vadede bu savunma sistemi, bizzat bedenin düşmanı olur. Beynin karar alma ve düşünme merkezi olan prefrontal korteks küçülür, bağışıklık zayıflar, beden yorulur, ruh çürür.
Ama stres yalnızca fizyolojik değildir. Maddi kaygılar, manevi boşluklar, sosyal baskılar, bireysel travmalarla büyür.
Evde, okulda, işte, sosyal medyada hatta trafikte bile tetikteyiz. Toplum sinir uçlarına kadar gerilmiş bir halat gibi; biri çekse kopacak. Çünkü biz artık sessizliği değil, sürekli uyaranlarla dolu bir kaosu “normal” sayıyoruz.
Peki kurtuluş var mı?
Tam anlamıyla kaçış zor. Zira stres, hayatın doğal bir parçası. Ama stresle yaşamayı öğrenmek mümkün.
Hz. Peygamber (s.a.v) en ağır imtihanları yaşadı ama her seferinde:
“Üzülme, Allah bizimle beraberdir.” (Tevbe, 40) diyerek kalbini sükûna çağırdı.
Mevlânâ da şöyle der:
“Gamdan kaçma, onun içinde gizlidir dermanın.”
Atalar “ duvarı nem , insanı gam yıkar” demişler
Tarih de bu dengeyle yürüdü. Savaşlar, kıtlıklar, sürgünler içinde bile insanlar tevekkül ile ayakta kaldı. Dostoyevski “İnsanı yıkan acı değil, anlamsızlıktır.” der. Stresi yönetmenin ilk adımı da belki buradadır: Yaşananın anlamını fark etmek.
O hâlde stresle başa çıkmak için
kendimize dönmeli,
yavaşlamalı,
şükretmeli,
dua etmeyi, tevekkülü, sükûtu yeniden hatırlamalıyız.
Elimizden gelenin en iyisini yapıp, gerisini bırakmak gerekiyor. Her iş olacağına varır. Su akar yolunu bulur. Her şey senin çabanla olmaz. Olacağı varsa olur.
Sadece sen kendini yorup yıprattığınla kalırsın.
“Olanda bir olmayanda bin hayır ara”
Olsun diye dualar ettiğin. Çabalayıp strese girdiğin olaylar için. Zaman geçince olmadığına şükürler edersin.
Ey kalpleri sükûna erdiren Allah’ım,
Bize huzur ver.
Sabırsız dillerimize sabır,
Tedirgin kalplerimize güven,
Yaralı ruhlarımıza şifa indir.
Stresin değil, sükûnun esiri kıl bizi.
Amin.