Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması sonucu başlayan savaş dördüncü ayına girerken NATO’ya bağlı üye ülkeler sık sık bir araya gelerek ortak Rusya’ya karşı ortak bir politika oluşturmaya çalışıyorlar. Bu noktada en önemli gelişme bu yıl içerisinde İsveç ve Finlandiya’nın resmen NATO üyesi olacak olmaları. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyesi olması ile birlikte Rusya – Finlandiya sınırı artık Rusya-NATO sınırına dönüşmüş olacak. Bu açıdan yakın bir gelecekte Rusya’yı askeri ve stratejik açıdan çok daha zor günlerin beklediğini belirtmeliyiz. NATO genişlemesi ilerleyen süreçte NATO’ya üye olmak isteyen ülkelerin sayısının giderek artması sebebiyle hızlanarak artacaktır. Örneğin Gürcistan yıllardır NATO üyesi olmak için lobi yapmaktadır. Rusya’nın çevrelenmesi ve olabildiğince zayıflatılması süreci önümüzdeki beş yıl içinde giderek hızlanacak bunun sonucunda Rusya batılı küresel sistemin tamamen dışında kalmış “düşman” kategorisinde bir ülke olarak tanımlanmaya devam edecektir. Madrid’de gerçekleştirilen son NATO zirvesinin en önemli sonucu ise NATO’nun stratejik açıdan Çin’i artık birer tehdit olarak nitelemesi oldu. NATO üyesi ülkeler yayınladıkları bildiri de Çin’in yayılmacı emellere sahip bir güç olarak dünya barışı adına özellikle pasifikte sorun oluşturucu eylemlerde bulunduğu belirtildi. NATO üyesi ülkeler Çin’in pasifikteki eylemleri karşısında sessiz kalmayacaklarını açık bir biçimde dile getirdiler. NATO’nun ABD öncülüğünde Rusya’dan sonra Çin’i hedef tahtasına koyması demek artık küresel çapta faaliyet gösterecek bir NATO sisteminin inşa edildiğini göstermekte. NATO dünyanın jandarması rolünü önümüzdeki yıllarda ABD’den alarak küresel çapta bir görev ifa edeceğini şimdiden öngörebiliriz. NATO’nun batlı ülkeler adına küresel bir jandarma rolü üstlenmesi önümüzdeki on yıl da dünyadaki tüm kurulu düzenin yeniden dizayn edilmesi anlamına gelecektir. Türkiye bu noktada değişen dünya koşulları karşısında daima dikkatli bir tutum izlemek durumunda kalacaktır. Özellikle Rusya ve Çin karşısında korunmaya çalışılan denge politikasının devam ettirilebilmesi pek mümkün görünmemektedir. Zira Dünya sistemi otokratik ve demokratik ülkeler olmak üzere net bir biçimde bölünmüş durumdadır. Ve Türkiye’nin bu konumlandırmada tarafsız kalabilme lüksü kalmamıştır. Dünya eskisinden daha farklı bir soğuk savaş zeminine çekilirken Türkiye’nin başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere önde gelen tüm batılı aktörlerle var olan ilişkilerini son derece sağlam bir zeminde tutması elzem hale gelmiştir. Türkiye uzun zamandan beri unuttuğu ve fiilen ortadan kalkan Avrupa Birliğine tam üyelik sürecini acilen canlandırmalıdır. Türkiye’nin batılı küresel sistem ile kurduğu siyasal ve ekonomik bağlar bunu zorunlu kılmaktadır. Türkiye’nin bugünkü imajı maalesef giderek batılı kurum ve değerlerden uzaklaşan bir görünüm arz etmektedir. Bu süreç Türkiye’nin aleyhindedir. Türkiye ne Rusya ne de Çin gibi ülkeler ile aynı vizyonu asla paylaşmamalıdır. Son tahlilde ülkemiz Küresel çapta faaliyet gösterecek olan Küresel bir NATO sisteminin üyesi olmak durumunda kalacaktır. Dolayısıyla ülke menfaatleri açısından yeni dış politik yaklaşımlar ortaya koymanın zamanı gelmiş gözükmektedir.