Bazı insanlar vardır, memleketini sevmek onlara çocukluğundan mirastır. Hani daha köyün toprak kokusunu içine çekerken başlar bu sevda.
Bir gün büyür, iş sahibi olur, makam sahibi olur ama aklı hala o memleketin taşında, toprağında, suyundadır.
Bir insan, kendi çıkarını memleketinin çıkarının önüne koymuyorsa, bilin ki o insanın yüreğinde memleket diye atan koca bir kalp vardır. Hele ki siyasetle, ticaretle uğraşan biri bunu başarabiliyorsa, işte o zaman değerine paha biçilemez. Çünkü günümüzde, çoğu insanın terazisinde önce kendi hesabı ağır basar. Ama birileri vardır ki o terazinin kefesinde hep memleketin yarınları, doğmamış çocukların geleceği durur.
Yozgat’ımızda da böyle değerler var.
Belki hepsini tanımıyoruz, belki çoğu sahneye çıkmaz, alkış istemez, teşekkür beklemez. Ama sessizce, bir çeşme yaptırır, bir okul onarır, , bir öğrencinin yurt parasını öder. Onlar bilir ki bu memlekete yapılan iyilik, kendi adını değil, şehrin adını yüceltir.
Kimi zaman karşımıza hayırsever kimliğiyle çıkar bu insanlar. Kimi zaman iş insanı olarak, kimi zaman sevgi dolu bir memleket aşığı olarak. Bazen de hiç tanımadığımız, sadece yaptığı işten haberdar olduğumuz bir “gizli kahraman” olarak.
Ama şunu unutmayalım ki zaman, niyetleri ortaya koyar.
İyiyse bereketini görürsün, kötüyse, en parlak sahnede bile karanlık yüzünü gösterir.
Benim gözümde, niyet ekmek gibidir. Ne ektiysen, ne mayaladıysan onu yersin.
İyi niyetle yola çıkanın sofrasında huzur olur, tebessüm olur. Kötü niyetle yürüyen, en zengin sofrasında bile aç kalır. Çünkü insan, niyetinin gölgesinden kaçamaz.
Yozgat’ta bu niyetin ekmeğini yiyenler de oldu, niyetinin karanlığında kaybolanlar da. İsim vermeye gerek yok, şehir küçük, hikayeler büyük… Bir futbol sahasının kenarında alkışlarla karşılanan da, sessizce sırtını dönüp giden de bu şehirden.
Bir köy okulunun sobasına kömür taşıyan da, o köyün yolunu bile bilmeyen de buradan.
Memleket dediğin şey, sadece haritada bir nokta değil.
Çocukluğunun geçtiği sokak, yağmurdan sonra burnuna gelen toprak kokusu, pazarda eline verilen ilk sıcak simit, bayram sabahı dedenin elini öperken hissettiğin huzur… İşte bunlar memlekettir. Ve memleketine hizmet, bu hatıralara borcunu ödemektir.
Bugün Yozgat’ın da yarını var. O yarın, bizim ellerimizde şekillenecek. Kimimiz siyasette, kimimiz ticarette, kimimiz sanatta… Önemli olan hangi alanda olduğumuz değil, hangi niyetle olduğumuz. Siyasi beklentilerden, ticari hesaplardan arınmış, yalnızca memleketin yararına adanmış bir emek, bu şehri ileri taşır.
Çünkü memlekete hizmet dediğin şey, bir bayrak yarışıdır. Bizden önce alanlar oldu, bizden sonra alacak olanlar olacak. Önemli olan, bu bayrağı yere düşürmeden, lekesiz, tertemiz devredebilmek.
Bazen de insanın içinden “Keşke”ler geçer.
Keşke daha çok insan, memleketine karşı bu kadar hesapsız, kitapsız olsa. Keşke her proje, her yatırım, her girişim öncelikle “Yozgat’a ne kazandırır?” diye sorularak başlasa. Keşke bir gün, bu şehirde yaşayan herkes, bu şehre sadece aidiyet hissetmekle kalmayıp, sorumluluk da hissetse.
Velhasılı hepimiz gelip geçiciyiz. Arkada bıraktığımız tek şey, niyetimizin meyvesi. Kimi zaman bir okul binası, kimi zaman bir ağaç gölgesi, kimi zaman bir gencin hayatına dokunan burs… Ve belki de sadece bir tebessüm.
Unutmayalım; zaman her şeyi ortaya çıkarır, bazen hemen, bazen yıllar sonra. Ama en çok da niyetimizi. O yüzden iyi niyetle başlayalım her şeye. Çünkü kişi önce niyetinin ekmeğini yer…
Ve en güzeli, bu ekmeği memleket sofrasında, hemşehrilerinle birlikte bölüşebilmektir.