Eskiden büyükler bir laf ederdi: “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar, ama onuncu köyde baş tacı ederler.” Bu laf boşuna söylenmemiş.
Hele de siyaset gibi zorlu bir arenada, eleştiriyi kabullenmek başlı başına bir erdem meselesidir.
Yozgat, Türkiye siyasetinde her daim söz sahibi olmuş bir şehir. Sağcısı da bizden, solcusu da. İktidarı da, muhalefeti de Yozgatlı’yı sever, Yozgatlı da her birini yakından takip eder. Ama gelin görün ki son dönemde ülke genelinde olduğu gibi bizde de siyasette bir gerginlik havası var. Sanki siyaset, hizmet üretme değil, düşman üretme yarışına dönmüş gibi.
Halbuki Yozgat’ın yapısında bu yok. Bizim insanımız sabah selam verdiğine akşam çay demler, düğününde halay çeker, cenazesinde omuz verir. Ama şimdi öyle bir iklim oluştu ki, bir siyasetçiyi eleştirince hemen "öteki" ilan ediliveriyorsun. Sanki siyasetçiyi eleştirmek hainlik olmuş da biz duymamışız.
Bakın buradan açık açık söylüyorum: Siyasetçinin büyüklüğü, alkışa değil, eleştiriye gösterdiği sabırla ölçülür. Eğer bir kişi, kendisine yapılan eleştiriden ders çıkarabiliyorsa, o adam yol alır. Yok, eleştireni karşı safa yazarsa, işte orada siyaset biter, kibir başlar.
Şimdi bazıları çıkıp “Her eleştiri iyi niyetli değildir” diyecek. Eyvallah, öyle olanı da vardır. Ama hakikati duymaktan korkan kişi, o koltukta niye oturur? Koltuk adamı yüceltmez, adam koltuğa değer katar. Ve unutmayın: Koltuklar geçicidir, gönüller kalıcı. Bir gün bir köy kahvesinde siyaset konuşulurken yaşlı bir amca şöyle demişti:
"Evladım, siyaset dedikleri şey, milleti birbirine düşürmek için değil, milleti birleştirmek için yapılır. Ama bizimkiler çayı karıştırırken bile ikiye bölüyorlar."
Güldük, geçtik. Ama düşündüğümüzde bu sözde ne kadar büyük bir ders var.
Bugün eleştiriyi kabul edebilen siyasetçi, yarının lideridir. Çünkü halk artık alkış değil, anlayış istiyor. Gösteriş değil, şeffaflık bekliyor. Bir makamda oturmak kolay; o makamdan inerken ardında hayırla anılmak zordur. Ama bunu başaranlar var. Çünkü onlar, kendisine yapılan yapıcı eleştiriyi düşmanlık değil, fırsat olarak görür.
Yozgatlı merttir, açık sözlüdür. Söyleyeceği lafı eğip bükmez. Bir yanlış varsa, “Hemşerim, bu olmadı” der, yüzüne karşı. İşte kıymetli olan da budur. Gerçek dost, seni alkışlayan değil, sana doğruyu söyleyendir.
Son sözümüz şu olsun:
Siyaset, gönül işidir. Gönül ise dikenle değil, gül ile kazanılır. Eleştiriyi taşıyamayan siyasetçi, yarın halkın yükünü nasıl taşısın?