Îman edenlere akla hayâle gelmeyen bedellerin ödetildiği ve müşriklerin yaptığı baskı, zulüm ve işkenceler karşısında Sahâbe Efendilerimiz’in artık dayanacak tâkâtinin kalmadığı, sabır taşını çatlatan sabırlarının da tükendiği bir dönemde Ashâb-ı Kirâm için, emniyet ve huzur beldesi olan Yesrib’e gitme müsâadesinin çıkmasını, vatanda gurbeti yaşayan kalbi yaralıların kâfileler hâlinde Mekke’den Medîne’ye göç etmesini, Akabe’de yapılan bîatleri, Kâinâtın Solmayan Gülü’nün Yüce Rabb’imizin izniyle tebliğ vazîfesini tamamlamak ve zaferle yeniden dönmek için, sıla-i rahimden ayrılmasını, 10 Eylül 622 gecesi Hz. Ebû Bekir(r.a.)’in Mesfele semtinde bulunan evinden yola çıkan *“İki Azîz Yolcu*”nun Cebel-i Sevr’in ön yüzünden tırmanarak Athal Mağarası’na gelişlerini, *“Lâ Tahzen Makâmı”* diye vasfedilen *“Gâr-ı Athal”* (Athal Mağarası) diye de bilinen Sevr Mağarası da üç gece kalışlarını (10-11-12 Eylül), Mağara’nı önüne gelen müşrikleri gördüklerinde Sevgili Peygamberimiz(s.a.v.)’in Hz. Ebû Bekir (r.a.) Efendimiz’i; *“Üzülme! Allah bizimle berâberdir.”* diye tesellî etmesini, Allah Resûlü (s.a.v.) ve Sıddîk-ı Ekber’in, 13 Eylül’de Sevr Mağarası’nın arka yüzünden aşağı inmelerini, burada kendilerini bekleyen Hz. Ebû Bekir(r.a.)’in yardımcısı Amir b. Fuheyre (r.a.) ve kılavuz olan Abdullah b. Uraykıt’ın getirdiği develere binerek 13 Eylül günü sâhil istikametinden Yesrib’e doğru yola çıkmalarını ve *“Hicret Yolu”* diye bilinen güzergâh üzerinden Medîne’ye doğru hareket ederek 8 günlük yorucu bir yolculuktan sonra Yesrib’e bir saatlik mesâfedeki Kuba’ya 23 Eylül günü ulaşmalarını, 13 gün süren bu yolculuğu, yâni ismi *“Hicret”* olan ve çöle serpilen sayısız mûcizeleri kendi içinde saklayan bir kutlu seferi hayâlhânemizde canlandırmaya çalışıyoruz...
“Gül Devri”nden bâkî kalan, çölün yüreğinde mütebessim güller açtıran, *“Peygamber ikliminden mahrem mânâlar fısıldayan”* ve adı *“Hicret”* olan insanlığın bu en kutlu yürüyüşünün sene-i devriyesinde yâdımıza Ârif Nihad Asya’nın *“Seccâden kumlardı…”* diye başlayan o muhteşem nât-ı şerifinin bu mübârek yolculuğu şiir diliyle tasvîr ederken;
“Ne oldu ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırladın mı ey yol,
Bir Azîz Yolcu’yla
Aşarak dağlar, taşlar,
Kafile kafile, kervan kervan
Şimâle giden yoldaşlar?
Uçsuz bucaksız çöllerde,
Yine, izler gelenlerin,
Yollar gideceklerindir.
Şu Tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil;
Peygamberlerindir, meleklerindir...
Örümcek ne havada
Ne suda, ne yerdeydi...
Hakkı göremiyen
Gözlerdeydi!”
diyen dizelerini terennüm ve tefekkür ediyoruz…
İslâm Tarihi’nin en önemli hâdiselerinden birisi olan ve nübüvvetin 13. yılında gerçekleşen *“Hicret”* hakkında -kendi tefefkkür dünyamızda- âcizâne şu yorumları yapıyoruz:
“Hicret”; sâdece bir mekân değişikliği değil, insanlığın hayat takviminde dönüm noktası olan büyük bir kıyâm, yeni bir başlangıç ve muazzam bir inkılâptır.
“Hicret”; Mekke’deki 13 yılın hâtırasını yüklenmiş ve Medîne’de “Gül” Medeniyeti’nin sırlarını yüreğinde saklamış olan Muhammedî bir “İz” ve peygamberî bir sancaktır.
“Hicret”; Câhiliyye karanlığını nûrâ tebdîl eden, Mekke’deki dayanılmaz çileyi kendi içinde Muhammedî bir aşka tenvîr eyleyen ve îmânı teslîmiyete, teslîmiyeti tevekküle, tevekkülü de *“Hasbünallâhü ve ni’melvekîl”* şuuruna eriştirip, kâmil bir îmana tedvîr eyleyen müjdeli bir şafaktır.
“Hicret”; Allah (c.c.) için yola çıkmanın, Allah(c.c.)’ın nizâmını bütün insanlığa duyurmak ve gönülleri İlâhî aşkla doyurmak için yapılan bir yönelişin *“Gül”* kokulu besmelesidir.
“Hicret”; “..Kâfirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır.”* Âyeti’yle İslâm’ın kıyâmete kadar bâkî kalacağı müjdesinin vahiyle tescillenmiş mukaddimesidir.
“Hicret”; Hakk’a bağlılığın ifâdesi, Allah(c.c.)’a yöneliş ve İslâm’ı doya doya yaşama özleminin bir netîcesi, günâhlardan kaçış ve mâsivâdan uzaklaşmanın bir göstergesidir.
“Hicret”; dünyanın hayat takviminde bir dönüm noktası olmasının yanında; İslâm şafağının bütün dünya üzerinde tulû etmesi için başlatılan bir kutlu yolculuğun ayak sesidir.
“Hicret”; terk etmeden gidilemeyeceğini; inanmadan varılamayacağını; ayrılmadan kavuşulamayacağını; yola çıkmadan buluşulamayacağını; fedâ etmeden nâil olunamayacağını; çile çekmeden, ter dökmeden, bedel ödemeden, sa’y ü gayret göstermeden hedefe ulaşılamayacağını bütün cihana gösteren mukaddes bir yolculuktur. Devamı Yarın...