“Tedirgin olmayın, çekingen durmayın, öyle hüzünlü bakmayın. Uzakta kalmayın; yakınıma gelin. Canınızı üzmeyin, saklamaya çalışıp yorulmayın. Hem telaşlanmayın da; hepsini biliyorum… Dünyadaki misafirliğim az sonra bitecek; ebediyetle tanışmaya gideceğim.
    Hayır! Hiç korkmuyorum… Nelerden mahrum kalacağım, kimlere uzak düşeceğim aklıma gelmiyor şimdi; nelere ve kimlere kavuşacağımı düşünüyorum.
    Son arzum mu? Var elbette, olmaz mı? Önce bir bayrak istiyorum. Çocukluğumda kucaksız, oyuncaksız; 
  delikanlılığımda atsız, pusatsız kalabildiğim, ama onsuz kalamadığım bayrağımı… Bütün çareler tükenince gölgesine sığındığım, üşüyünce aydınlığında ısındığım bayrağımı… Yan gözle bakanların gözlerini oymakla, selamlamadan uçan kuşların yuvalarını bozmakla suçlandığım bayrağımı istiyorum.
    Ne mi yapacağım? Hiç! Çocukluğumun saflığına döneceğim. Dünya gözüyle son bir defa göreceğim, beyazlığını öpeceğim, kızıllığına yüzümü süreceğim. Ömrümün kısalığına göre hüküm vermeyin. 
  Benim de çok güzel günlerim, unutulması imkânsız hatıralarım oldu. Başkalarında bayrak vardı; her bayram sokak sokak dolaşıp bayrağımı aradım. 
    Yere yakın olanlarına yanaklarımı değdirdim -kimsenin bakmadığı zamanları kollayıp- öptüm. Boyumun yetişemeyeceği yüksekliklerde dalgalananlarına selam verdim, hatır sordum. Anlayın beni, istediğimi verin. Bayraklı yaşadım; bayraksız ölemem... Devamı yarın...