Bazı insanlar torpille geldikleri o mevkilere, o koltuklara alışamazlar...
Çünkü alın teri, çaba yoktur ortada. Mutlaka birinin adamıdır, birilerinin adamı olmuştur.
Kendi fikri asla yoktur, özgüveni yoktur. Geldiği makamla ilgili bilgisi yoktur, neyin ne olduğunu bilmiyordur.
O yüzden kendinden daha başarılı insan sevmez.
Birileri onlardan daha başarılı olursa, başarısızlığının ortaya çıkmasından korkarlar.
Kimsenin bir başarı öyküsü olmadığı için en başarılı hep onlar görülür.
Alt kademedekiler de ondan daha başarısızdır, daha az bilgilidir. Etraflarında hep şakşakçılar vardır, "Padişahım çok yaşa!" diyenler...
Bu yöneticiler "Kapımız herkese açık." der ama öyle değildir gerçekler.
Halka, köylüye kapalı kapılar; burjuva sınıfına hep açık...
Mobbing uygulamasında son derece başarılıdırlar.
İnsan nasıl aşağılanır, nasıl canından bezdirilir; en güzel kanıtıdır bu yöneticiler. Eş, dost demez; çıkarlarına ters düştüğü anda ayaklarını kaydırır en yakınlarının. En tehlikelileri de çok şık giyinenlerdir.
Sanırsınız ki dışları kadar içleri de güzel...
Tam tersi; içleri bomboş, duygusuz, narsisttirler. Kaostan, insanların mutsuzluğundan beslenirler. Hep boş işlerin peşinde koşarlar.
Gılgamış Destanı'nda yazdığı gibi: Koparıldı adamın başı, ansızın tarladaki başak gibi...
Siyasi rüzgâr her an değişebilir. Garanti gözüyle baktığımız en temel özgürlüklerimizden mahrum kalabiliriz.
Roma İmparatoru, kazandığı zafer sonrası Roma sokaklarında gezerken halkın sevgisiyle karşılaşır. Yanındaki muhafız sürekli kulağına fısıldar: "Sen insansın."
Keşke bizim makam mevki sahiplerinin kulağına da birileri fısıldasa buranın gelip geçici olduğunu; en önemlisi, insan olduklarını unutmasalar...