Telefon,

İnternet,

Ve Teknoloji…

Öylesine hayatımızın hücrelerine nüfuz etmiş,

Öylesini zihnimizin baş köşesine oturmuş,

Öylesine bir karın ağrısı olmuş ki, sanki baş edilmez illet bir hastalık.

Dini yaşamak için de kimi zaman gerekli, hayatı tatbik etmek için de.

Önceki gün bir mahalle manavından alışveriş yaptım, internet kesilmiş hayat felç.

Manavda hayat felç olur mu, ellerinde poşetlerle beklemek zorunda kalıyorsan hayat felç değil felçoğlu felç oluyor.

Ramazan ayı içerisinde kandilleri geçtik, Kadir Gecesini geride bıraktık, şimdi Ramazan Bayramı’na yelken açıyoruz.

Cumaları ise saymıyorum bile.

Ramazan Bayramı’nda bol bol telefon konuşup, bayram mesajı göndereceğiz.

Aslında bakarsanız çok fazla telefon mesajı adetim yok, gidemediğimizi aramayı tercih ederim.

Ancak bu bayram aramak dahi soğuk geliyor bana.

Gitmeli.

Kabirde yatana, evinde nefes alana gitmeli.

Hani o eski… diye başlayan cümleler vardır ya.

O eski bayramlardan dem vurmak istemiyorum.

Bilakis yeni bayramları dedelerimizin babaannelerimizin, anne-babalarımızın ruhuyla yaşayalım istiyorum.

İşe evvela kabirle başlamalı.

Duadır bu, mesafesi olmaz, elbette ulaşır bulur yerini.

Mesele kabirde toprağın karşısında durmak değil, hissedebilmek.

Tıpkı yoğun bakımın kapısında hiçbir şey yapamayacağını bilemeden dua ile hastayı beklemek gibi.

Kabre de gitmeli.

Ölüsüne vefası olmayanın dirisine olur mu?

Bu bayram çok uzaklara telefonla ulaşmak amenna ama gidilebilecek mesafeler uzak kalmasın sırf bir saat daha fazla yastığa baş koymak adına.

Bayramınız bayram gibi ola.

Küçüklerin gözlerinden büyüklerin ellerinden öpüyorum.