“Her söz, sahibinin aynasıdır.”
Bazen özel hayatımıza öyle müdahale ediliyor ki, insanın dilinden gayri ihtiyari şu söz dökülüyor:
“Edep yahu!”
Ne zaman evleneceksin?
Ne zaman çocuk olacak? Yaşın geçiyor geç kalmayın!
“Kaç çocuğun var?”, “Çok zayıfsın kilo al!”, “Kilo mu aldın? Zayıfla aman senin için diyorum ”

Sanki herkesin görmediğini sadece o görüyor, herkesin düşünmediğini bir tek o biliyor!
Oysa kimse farkında değil…
Bu cümlelerin ardında bazen koca bir hüzün, bazen sessiz bir sabır, bazen de kırılgan bir yürek yatıyor.
Kişinin özelini sorgulamak; meraktan değil, sınır bilmezliktendir.
Sözün de Bir Terbiyesi Olmalı
Adab-ı muaşeret sadece sofrada çatal bıçak kullanmak değildir.
Asıl edep, karşındakinin kalbine basmamaktır.
Her insanın bir sınırı, bir “bunu sorması” vardır.
O sınırı bilmek, insan olmanın en zarif halidir.
Kimi özlemini gizler, kimi acısını saklar.
Senin “ne var canım, muhabbet ediyoruz işte” dediğin söz, onun yüreğinde yankılanan bir sızı olabilir.
“Birine soru sormadan önce düşün: Bu soru bana sorulsa hoşuma gider miydi?”
Zarafet; ne kadar yüksek sesle konuştuğun değil, ne kadar incelikle sustuğundur.
İncitmeden konuşmak da bir erdemdir. Bu bir kültürdür.
Zerafeti Anlayan İnsan Lazım
Elbette bazen insanın içinden “Sana ne!” demek geçer.
Ama zarif insan, öfkesini bile edeple söyler.
Tatlı bir tebessümle, yumuşak bir sesle,
“Bu konular benim için özel, konuşmak istemem.”
diyebilmek…
Bu, karşımızdakine aslında büyük bir ders verir, anlarsa
Zarif insan, kırmadan da anlatabileceğini bilir.
Ve unutmamalı: “İncitmeden yaşamak, en büyük inceliktir.”
Son Söz:
Toplum olarak en çok ihtiyaç duyduğumuz şey;
zarafetle sınır çizmek, nezaketle konuşmak.
Her söz, bir iz bırakır.
O izi ya güzelliğe dönüştürürsün,
ya da kırgınlığa…
Bir kelimeyle bile dünyayı güzelleştirebiliriz.
Edep yahu!
Bir cümle, bir gönül kurtarır.
Yunus Emre’nin sözüyle bitirelim;
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı, söz ola ağulu aşı bal ile yağ ede bir söz.