Son yıllarda giderek gerilen ve adeta kopma noktasına gelen Türkiye-Amerika ilişkileri ABD başkanı Biden’ın 24 Nisan tarihinde yapmış olduğu açıklama ile artık bambaşka bir yol ayrımına gelmiş gözüküyor. Başkan Biden 24 nisan tarihli açıklamasında 1915-1917 tarihleri arasında Osmanlı vatandaşı Ermenilere dönük eylemleri resmen “soykırım” olarak nitelendirmiş oldu. Bu açıklama aslında Biden’ın açısından sürpriz olmadı zira Başkan Biden başkan olmadan yıllar öncesinde de Ermeni lobisine son derece yakın bir siyasetçi olarak seçim öncesi yaptığı açıklamada 1915-1917 döneminde cereyan eden olayları “soykırım” olarak adlandıracağını ifade etmişti. Bu açıdan değerlendirildiğinde Biden’ın 24 Nisan tarihli açıklaması Başkan’ın Amerikan Ermeni toplumuna karşı siyaseten vermiş olduğu bir sözün yerine getirilmesi olarak okunmalı. Türkiye açısından ise ABD Başkanı’nın 1915-1917 olaylarını soykırım olarak nitelemesi soykırım söylemine dönük diplomasi alanında verilen mücadelenin başarısızlıkla sonuçlanması anlamına gelmekte. Türkiye her yıl 24 Nisan öncesinde Amerika’da var olan lobi şirketlerine Başkan’ın 24 Nisan tarihinde yapacağı açıklama da soykırım sözcüğünü kullanmaması adına milyonlarca dolar harcamaktan da kurtulmuş bulunuyor. ABD başkanlarının nerdeyse son kırk yıldır yaptıkları 24 Nisan tarihli açıklamalarında “soykırım” sözcüğünü kullanmamalarının temel sebebi Türkiye’nin ABD açısından son derece önemli bir stratejik müttefik olarak görülmesi idi. Fakat bu stratejik müttefiklik geçen günlerde ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın ifadesi ile artık ABD açısından “sözde “ müttefikliğe dönmüş durumda. Dolayısıyla ABD yönetimi tarafından sözde müttefik olarak görülen Türkiye’nin 24 Nisan tarihli açıklamaya etki edilebilmesinin de önü tıkanmış oldu. 24 Nisan tarihli açıklamanın öncesinde 1915-1917 tarihleri Osmanlı Ermenilerine dönük eylemlerin 32 ülke tarafından bugüne kadar “soykırım” olarak nitelendirildiğini ifade etmeliyiz. Ayrıca ABD’yi oluşturan 51 eyaletin 49 tanesinin 1915-1917 olaylarını “soykırım” olarak nitelendirdiklerini belirtmeliyiz. Dolayısıyla Başkan’ın “soykırım” tabirini kullanması ABD kamuoyu ve dünya kamuoyu açısından malumun ilamı olarak nitelendirilebilir. Tarihsel literatüre baktığımızda da bugün için 1915-1917 yılları arasında cereyan eden olayların tarihçilerin çok büyük bir çoğunluğu tarafından “soykırım” olarak nitelendirildiğini görmekteyiz. Türkiye-ABD ilişkileri Başkan Biden’ın bu açıklaması sonrasında nasıl etkilenir sorusuna verilebilecek temel cevaplar şunlar olmalıdır: 1) Türkiye, ABD ve batılı müttefikleri ile yeniden bir araya gelmenin ve mevcut uluslar arası sorunların çözümü noktasında diplomasi kanallarının kullanılmasının önü açılmalıdır.2) Türkiye’nin batı’dan uzaklaştıkça siyaseten ve ekonomik olarak giderek ivme kaybettiği çok açıktır. Türkiye başta demokrasi ve hukuk devleti gibi başat konularda kendisini batıdan uzaklaştıran unsurlardan kurtulmalı ve demokratik radikal reformlara acilen girişmek durumundadır. 3) Türkiye’nin ABD ile olan ilişkilerinin daha da kötü bir hal alması durumunda başta Türkiye ekonomisi olmak üzere bir çok alanda tehlike çanları çalacaktır. 4) Türkiye bir an evvel Rusya- ABD kıskacına sıkışmış ülke imajından kurtulmalı kendi pozisyonunun demokratik batılı ülkelerin yanı olduğunu tüm dünyaya deklare etmelidir. Türkiye dış politika alanında son beş yılda uyguladığı ABD’ye karşı Rusya kartının işe yaramadığını 24 Nisan tarihli açıklama ile bir kez daha görmek ve bu politikanın Türkiye’yi başta dış politika alanında giderek yalnızlaştırdığını idrak etmek durumundadır. Türkiye’nin dış politika alanında manevra kabiliyeti kalmamış durumdadır. Dış politikada dostlukların inşa edilmesi on yıllar alırken düşmanlıkların ortaya çıkması günler hatta saatler içerisinde cereyan eder. Unutulmamalıdır ki 24 Nisan tarihli açıklamanın temel sebebi Türkiye’nin Washington’da bir tane dahi dostunun kalmamış olmasıdır. Bu itibarla Türkiye 24 Nisan tarihli açıklamadan ders çıkarıp yukarıda da maddeler halinde vurguladığımız üzere dış politikada fabrika ayarlarına dönmeli. Yurtta sulh cihanda sulh ilkesi temelinde batılı demokratik ülkeler ile yeniden temas kurmalı ülke olarak da başta demokrasi olmak üzere yeniden reformlara girişerek batılı demokratik bir hukuk devleti olma yolunda tekrar mesafe almaya başlamalıdır.