Aslında pek bir şey anlamıyoruz.

Yaş ilerledikçe mi kayboluyor tılsım yoksa malum dünya düzeninden mi bilemiyorum?

Çocuk ruhlu kalsa diyorum bazı zamanlar kocaman dünya.

Ve o dünyanın hep kocaman olduğunu zannetsek misal…

Olmuyor mu?

Evet, anlamıyoruz.

Ne Ramazan’ın o manevi hüviyetini ne de insan yüreğine mana katan teferruatları.

Ta ki, bir dokunuş oluncaya kadar!

Misal kaybetmek mi lazım kavrayabilmek için değerli olanların kazanımlarını.

Sağlığı kaybetmekle mi anlaşılmalı orucun insan bedenine kattıkları.

“Ah ah… O sağlığım olsa da bir değil 12 ay oruç tutabilsem…”

Ya da…

“Sevdiğinizi fark etmek için sevilenin yanı başınızdan yok olması mı lazım, kimi zaman geri dönme ihtimali ile kimi zamansa…”

Veya…

Gitmek mi lazım! Misal Yozgat’tan. Sahip çıkmak, değer vermek, memleket diyebilmek için.

Bir şeyler elde iken, tam da avuçlarımızın içinde, hissedebilmek zor mu?

Bugün Ramazan aynının manevi hüviyeti de yok gibi!

Gösterişe kaçsak da kalabalık iftar sofralarından yoksun, teravih buluşmalarına hasretiz.

Taş seslerinin yükseldiği o hiç alışamadığım kahvehaneler? Onların sesi bile hasret duyulmaya değermiş meğer!

Cadde boyu insan seli. O da yok.

Nerede Osmanlı kıyafeti ile şeker macunu satan adam, nere de cadde boyu çay muhabbetleri.

Dondurma sefasına ne demeli. Bir tanıdık yüze selam vermek bir çay ikram edebilmek mesela.

Kalabalık caddelerde yüzünü görmekle tüyleri diken diken olan dünyamız nerede!

Şimdilerde o caddelerde ne biz varız ne de tüyleri diken diken eden sev(dik)mediklerimiz.

Dardı bu cadde sev(dik)mediklerimize, şimdi bizi de kabul etmiyor iyi mi?

Karnı büyük koca dünya şarkısını bilirsiniz, nasıldı sözleri?

Karnı büyük koca dünya

Keder dolu acı dünya

Ne gül koydun ne de gonca

Yedin yine doymadın mı

Karnı büyük koca dünya

Hal böyle iken içinde bulunduğumuz ahval ne Ramazan’ın manevi hüviyetini yar ediyor gönül hanemize ne de o eski Ramazanları yaşatacak çocukluğumuz var!

Ve ne acıdır ki, çocuklarımız bizler kadar da şanslı değil.

Onların da dünyasını çaldık, iftarı bekleyen bir çocuk, babasını gözleyen bir çocuk, sahurun uyku mahmuru bir çocuk, teravih namazlarının şen kahkahası bir çocuk yok artık!

Şimdiler de yüzleri maskeli, nefesleri yarım, şefkatli bakışlara da yürekten sevgi dolu dokunuşlara da hasretler.

Soruyorum şimdi, yalnız dünyada Ramazan’ın manevi hüviyeti nerede bizi bekliyor.

Ben bulamadım umarım siz bulmuşunuzdur.