Yozgat yoruldu.
Ama yorgunluğu asfaltla, bina katıyla, asfaltın altına gizlenmiş altyapıyla açıklanamaz.
Bu başka bir yorgunluk.
Ruhun yorgunluğu bu…
Sırtına yük yüklenmiş ama hiçbir zaman adını kendisi koyamamış bir memleketin, hak ettiğiyle arasına giren “tek kişilik temsilcilerin” yorgunluğu...
YOZGAT’I TEMSİL(!) EDENLER
Ankara’dan başlar liste.
Sonra İstanbul, ardından Bursa, Tekirdağ, Almanya, Hollanda, Fransa, Viyana...
Gözümle gördüm, kulağımla duydum:
Bir masa, üç sandalye, biri dolu, ikisi süs.
Ama kapının üzerinde kocaman tabela: “Yozgatlılar Derneği.”
İçeri giriyorsun, kahve kokusu yok.
Ne Ramazan'da iftar, ne kışın öğrenciye çorba, ne yazın memlekete bir otobüs dolusu dönüş...
Sadece bir başkan var.
Kendine hayran, etrafı boş, makamı dolu.
Sorarım şimdi:
Bu temsil neyin temsili?
Adını Yozgat koymakla, Yozgat’ı yaşatmış mı oluyorsunuz?
Tek Kişilik Dernekler, Kooperatifler, Vakıflar
Bir de kooperatif tabelaları var.
Üye listesini sorsan yok, faaliyetini desen yok. Üretim, katkı, katmadeğer hiç biri yok!
Ama ne hikmetse devletle fotoğraf var, basınla röportaj var, sosyal medyada etiket var.
Yahu bir üreticiye dokunmadan nasıl üretim adına konuşuyorsunuz?
Bir çocuğun başını okşamadan nasıl “sosyal sorumluluk” diyorsunuz?
Bu işler broşürle, fuar standıyla olmaz.
Bu işler alın teriyle, yürek işiyle olur.
TEK KİŞİLİK SİYASET, TEK KİŞİLİK GÜNDEM
Siyasette de durum farklı değil.
Seçim zamanı tüm Yozgat’ı tanıyanlar, kazandıktan sonra sadece kendi çevresini tanır olur.
Telefonları açmayan, davetlere gitmeyen, hemşehrisini sırtında yük değil mecburiyet gören bir anlayış…
İş, aş, umut bekleyen insanlara gözünü kapayan ama kendi fotoğrafını 10 kere paylaşanlar.
Ve sonra da kalkıp "biz Yozgat’ı temsil ediyoruz" diyorlar.
Temsil mi, tasvir mi; bilemedik…
Nefes Alamıyoruz!
Sevdanız buysa biz böyle sevda istemiyoruz.
Derneğiniz buysa biz temsil edilmek istemiyoruz.
Kooperatifiniz buysa biz o işten ekmek beklemiyoruz.
Yozgat boğuluyor.
Bozok Yaylası'nın rüzgarı bile ulaşamıyor artık köy meydanlarına.
Çünkü o meydanlara oturulmamış, dert dinlenmemiş, bir çocuğun başı okşanmamış.
YETER! BU CEZA FAZLA GELDİ
Yozgatlılık, tabela değil.
Yozgatlılık, düğününde omuz vermek, cenazesinde başında durmaktır.
Yozgatlılık, yazın sıcağında bir köyde öğrenciyi okutmak, kışın ayazında soba tedarik etmektir.
Ama biz ne yaptık?
Temsili, çıkarla karıştırdık.
Fotoğrafı, hizmetin yerine koyduk.
Makamı, hizmet etme aracı değil, kişisel imaj vitrini haline getirdik.
Yeter artık...
Yozgatlı’nın sabrını sınamaktan vazgeçin.
Bu memlekete daha fazla ceza vermeyin.
Bırakın Yozgat Nefes Alsın
Bırakın, Bozok Yaylası bir soluk alsın.
Bırakın, Sarıkaya’nın suyuna, Akdağmadeni’nin havasına, Sorgun’un kömürüne karışmış bu milletin çilesi azalsın.
Bırakın, dernekler çoğalsın ama kişiler değil işler konuşsun.
Bırakın, vakıflar çocuk okutmak için yarışsın.
Bırakın, siyasetçi seçimden seçime değil, her gün kapınızı çalsın.
Bırakın artık Yozgat’ın adı çıkar için değil, değer için anılsın.
“Yaşanmış, gözlemlenmiş, gerçek olaylardan esinlenerek kaleme alınmıştır.”
Bu memleketi gerçekten seven varsa…
Buyursun, taşın altına elini değil, yüreğini koysun.
Ama tek şartla:
Tek kişilik değil, gönüllükle... milletle... Yozgat'la beraber yapsın.