Pazartesi…
Haftanın ilk günü ama sanki haftalar, aylar, yıllar bir süredir aynı soruyla başlıyor: Bir şeyler eksik… Yozgat’ta da eksik, Anadolu’nun dört bir yanında da. Takvim kış diyor ama kış gelmiyor. Kar yok, yağmur nazlı, gökyüzü cimri. Sanki memleketin üstüne devasa bir şemsiye çekilmiş; rahmet aşağıya ulaşamıyor.
Biraz yağıyor, ama yağmakla yağmamak arasında.
Mevla’nın takdirini sorgulamak değil haşa, ama bir şeyler eksik yerde ona dair serzenişim dostlar.
Eskiden kış denince kazma kürek gelirdi akla. Yozgat’ta sabah kapıyı açtığında önce yolu değil, karı düşünürdün. Çatılar çöker mi diye değil; “bahar bereketli olacak” diye bakardın yağan kara. Çünkü bilirdik ki kar zahmettir ama berekettir. Bugün zahmet de yok, bereket de…
Ey bereket, neredesin?

KAR YAĞMADI, SESSİZLİK YAĞDI ADETA

Yozgat gibi Anadolu şehirleri artık “kar-kış” kavramına uzak. Ne lapa lapa kar yağıyor, ne toprağı doyuran yağmur. En acısı da şu: muslukların sesi kesildi. Su akmıyor. Sessizlik çöktü evlerin içine. Bu, soğuğun değil; yokluğun sesi.
Kimine göre bu bir tedbirsizlik meselesi, kimine göre iklim krizi. Ama mesele ne kadar teknik olursa olsun, sonuç çok net: susuzluk artık bir ihtimal değil, kapıya dayanmış bir gerçek. Ve biz hala bu gerçeği, ertelenebilir bir gündem sanıyoruz.
Eskiden karın çokluğundan şikâyet edilirdi. “Bu kadar da yağmaz ki” denirdi. Şimdi yağmamasından korkar olduk. Korku değişti ama kayıp büyüdü.
Bazen kendi kendime soruyorum: İnsanlığı tükettikçe, gökten inen rahmetin de merhameti mi azaldı? Sonra susuyorum. “Sus” diyorum kendime, “Allah korusun.” Ama soru içimde kalıyor, cevapsız.

BEREKET TOPRAĞI MI TERK ETTİ, BİZ Mİ TERK ETTİK?

İyi ama sadece yağmur mu eksik?
İnsanlık da eksik…
Nerede hatır, nerede gönül?
Nerede merhamet, vicdan, vefa?
Nerede dava ruhu?
Nerede çıkarsız ilişkiler?
Birbirimize karşı insanlığımız kalmadıysa, toprağın bize küsmesi şaşırtıcı mı? Anadolu’yu ayakta tutan şey sadece buğday değildi; paylaşmaktı. Sadece su değildi; kanaatti. Bugün herkes kendi kabına çekilmiş, kimse kimsenin halini sormuyor. Aynı sokakta yaşıyoruz ama aynı duyguda buluşamıyoruz.
Kış romantiktir derler. Doğrudur. Ama o romantizm; kar manzarasından değil, soba başında paylaşılan ekmekten gelirdi. Şimdi evler sıcak ama gönüller üşüyor. Isınan kaloriferler var ama ısıtmayan ilişkiler çoğaldı.
Ey bereket…
Sen gerçekten gökten mi gelirdin, yoksa önce yürekten mi?

BELKİ DE BEREKET, UNUTTUĞUMUZ YERDE

Anadolu çok kış gördü. Çok yokluk yaşadı ama umudunu hiç kaybetmedi. Çünkü bilir bu topraklar: bahar, en sert kıştan sonra gelir. Yeter ki insan, insan kalmayı başarsın.
Belki bereketi barajlarda değil, sofralarda aramalıyız.
Belki yağmuru bulutlarda değil, vicdanda…
Belki karı gökyüzünde değil, merhamette…
Yozgat yine kar görür mü bilmem. Musluklar yine şırıl şırıl akar mı, zaman gösterecek. Ama şunu biliyorum: birbirimize yeniden hatır sorabildiğimiz gün, bereket de yolunu bulacak.
Ey bereket…
Biz seni bekliyoruz.
Ama önce kendimize dönmemiz gerektiğini de artık biliyoruz.
Haftanın ilk günü, gönlünüzdeki bereketi diliyorum Yüce Allah’tan…