Liyakat, insanlığın temel hastalıklarının başında geliyor.
Özellikle de Müslüman-Türk milletinin ‘liyakatsizlik’ üzerine kurguladığı o yapılanma başta Ortadoğu olmak üzere tüm mazlum coğrafyaya uzanıyor.
Yozgat gibi Anadolu şehirlerinde liyakatsizlik üzerine kurgulanan sistem ise Ankara’dan tüm ülkeye yayılıyor.
AK Parti iktidarının ilk gününden bu tarafa geçen süre maalesef sadece ‘metal yorgunluğu’ değil, ‘liyakatsiz siyaset yapılanması’nı, ‘liyakatsiz devlet yapılanmasını’ ve bu şekilde devam eden bir silsileyi oluşturdu.
Bir zamanlar Anadolu’da şöyle dua edilirdi:
“Ya Rabbi, işimizi ehline ver.”
Bugün ise sessizce içimizden geçiriyoruz:
“Aman bizim çocuk bir yere gelsin de nasıl geldiği önemli değil…”
Yozgat’ta, Çorum’da, Elazığ’da aynı ses yankılanıyor artık:
“Hakkım olanı başkası aldı.”
Çünkü ehil olan değil, ilişkisi olan tercih ediliyor. Dosya taşımak liyakat sayılıyor, fotoğraflarda görünmek başarı sayılıyor.
ANKARA’DAN KOPAN ZİNCİR
Evet, liyakatsizlik sadece Yozgat’ın derdi değil.
Ankara’da atılan imzayla başlıyor çöküş, taşra taşra Anadolu’ya yayılıyor.
Ehil olmayanın atandığı bir kurumda sadece iş değil, vicdan da bozuluyor.
Makamlar, eş-dost için birer ödül kapısı olmuşsa, bu milletin alın teri nereye gidecek?
Ve bu düzenin adı artık "sistem" olmuş. Kimse şaşırmıyor, kimse hesap sormuyor.
Çünkü herkes biliyor ki, adalet değil akrabalık kazanıyor.
Selahaddin’in Terzisi’ni hatırlayalım hemen:
Büyük komutan Selahaddin Eyyubi, sarayında dikiş diken bir terziye sormuş:
– “Sence bu devleti ne yıkar?”
Terzi cevap vermiş:
– “Liyakatsizlik.”
Selahaddin şaşırmış:
– “Nasıl yani?”
Terzi iliklemiş cübbesini, bakmış gözlerinin içine:
– “Eğer siz benim gibi bir terziye vezirlik verirseniz, o zaman bu milletin elbisesi de dikişi de dağılır.”
Bugün biz ne yaptık?
İşin ehli olanı değil, sesi çıkanı, sesi büyük olana kulak verdik.
Elbise çoktan söküldü farkında değiliz…
METAL YORGUNLUĞU DEĞİL, VİCDAN YORGUNLUĞU
AK Parti için yıllarca kullanılan tabir “metal yorgunluğu” idi.
Hayır, bu milletin yorgunluğu metal değil, vicdan yorgunluğudur.
İnancını örnek aldıklarımızda bile artık torpil var, kayırma var.
“Bizden olsun da çamurdan olsun” anlayışı sadece devleti değil, ahlakı da çürüttü.
AK Parti olmaz farklı bir parti olsa ne olurdu, yine aynısı olurdu. Ankara’daki liyakatsizlik ‘benden olanları’ da bitirmiş aslında sevgili dostlar. Kamu, AK Partili olmayan, hatta MHP’li bile olmayan görüşlerle kaynıyor. Bu durumu tespit etmek zor değil, bir ara konuşalım yolunu.
Bir okul müdürü düşünün, yıllarını eğitime vermiş. Ama yerine "filancanın yakını" geliyor.
Bir doktor düşünün, doğuda yıllarca görev yapmış. Ama görevden alınış sebebi: "Sisteme uymaması."
Sistem dediğiniz şey adaleti değil, ahbaplığı temel alıyorsa, bu milletin sonu hayır değildir.
YOZGAT’TA DA AYNI ACI GERÇEK: HAKKI YENENİN SESSİZLİĞİ
Yozgat’ta yaşlı bir amca, köy kahvesinde şöyle dedi geçen gün:
“Oğlum haklıydı ama torpili yoktu. Şimdi işe girecek birilerini arıyor.”
Sustu sonra…
Çünkü o da biliyor, artık bu ülkede “haklı” değil “bağlantılı” kazanıyor.
Bugün Yozgat’ta, Sorgun’da, Sarıkaya’da, Akdağmadeni’nde makamlar birer emanet değil hediye gibi dağıtılıyorsa, bilin ki bir gün o hediyelerin faturası millete çıkar.
HAKKI YENENİN BEDDUASI TUTAR
Şunu unutmayalım:
Bu milletin duası kadar, hakkı yenenin bedduası da kabul olur.
Ve o beddua, sadece kişiyi değil, sistemi çürütür, kurumu çökertir, devleti dize getirir.
Bakın, Allah ne buyuruyor:
“Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder…”
Bir millet bu emre kulaklarını tıkarsa ne olur? İşte olan budur.
Biz bu ayeti ne zaman duymaktan vazgeçtik?
Ne zaman vicdanımızı koltuklara sattık?
Ne zaman “Benim adamım” anlayışı “doğru adamın” önüne geçti?
Eğer bugün hâlâ çocuklarımız bu topraklarda kalmak için umut arıyorsa, bunun yolu sadece fabrika kurmaktan, asfalt dökmekten geçmez.
Adaleti yeniden hatırlamaktan geçer.
Liyakati baş tacı yapmaktan geçer.
Emaneti ehline vermekten geçer.