Bir an evvel (erken) seçim olsa da yenilensek.
Yenilensek de desteklediğimiz, gönül verdiğimiz siyasi parti iktidar olsa.
İktidar olsa da devlete müreffeh bir düzen getirsek. Kalkınma hamleleri, adil düzen, milli seferberlik ve daha pek çok heyecan dolu yenilikleri bir anda hayata geçirsek.
Neredeyse her siyasi parti millete hizmet, vatandaşına eşit çerçevede bakan devlet sistemi, yolsuzluklardan uzak bir siyaset yapılanması, sosyal düzen sistemi, terörün kökünü kazıma, dış siyasette güçlü bir Türkiye modeli ile iktidara talip veya sahip olur!
Seçim öncesi proje yarışına dönüşüverir gündem.
Basın-yayın organları, meydanlar, sosyal medya ilginç ama bir birinin aynısı vaatlerden geçilmez.
Afişler, farkındalık oluşturmaktan uzak ceketi ve kravatı arasına sıkışmış siyasetçi profili.
Halkçı görünmek için profesyonel danışmanlardan aldığı eğitimle komik duruma düşen iktidar adayı simalar.
Yanlış anlaşılmasın lütfen, siyasete ve siyasetçiye karşı değilim.
Sadece aklımın yettiği, yetmediği yerde yazılı ve görsel dokümanları incelediğimde karşıma tek bir gerçek çıkıyor:
- Logosu, söylemi, vaatleri, duruşu, seçmen kitlesi ne kadar farklı olursa olsun her şey iktidara gelinceye kadar. İktidar koltuğunda ne oluyorsa oluyor. Bir öncekinin aynısı türünden bir iktidar sahibi çıkıyor karşımıza. Ve ne gariptir ilk hüsrana uğrayan da iktidar olan siyasi partinin seçmen kitlesi oluyor.
İktidar olmak ile muktedir olmak arasında ince çizgi, nüans, farklılar sanırım burada karşımıza çıkıyor.
Gerçeklerden uzak makyajlı bir profille yürütülen siyaset dünya gerçeklerini de kapsayan bir Türkiye iktidarında maalesef siyasi partilerin ciddi bir imtihanla karşı karşıya bırakıyor.
İktidar koltuğundakiler zamanla ya koltuğun ya da iç ve dış dayatmaların güdümü ile hareket etmek zorunda kalıyor.
Devleti kurumsallaştırmayan, 50 hatta 100 yıl ötesini planlamayan güruh, günü birlik politikalarla geçirdiği iktidar koltuğundan ayrıldığında ondan sonraki de farklı olmuyor.
Kurumsal devlet yapısı bir anlamda işine de gelmiyor siyasi partilerin.
O bölüme girmeyelim başka bir güne bırakalım isterseniz.
Şimdilerde bakıyorum hayatımızın önemli bölümünü oluşturan sosyal medya başta olmak üzere pek çok alanda siyasi istikbal hesabı yapan, bu minvalde şimdiden algı oluşturmaya çalışanlarımız var.
Ah bir iktidar olsak ya da iktidarın bir parçası olsam diye iç çekenlerin ahvali gün gibi ortada.
Onları görünce iktidar olduklarında aslında bir şeyin değişmediği gerçeğini hatırlatmak istiyorum.
Kurumsallaşmayan devlet yapısı güçlü bir irade, iradesi olmayan devlet yapılanması ise günahları ve sevapları ile bir öncekinin aynısı oluyor.
Eğer bir siyasi parti iktidar oluyor ama milleti adına muktedir olamıyorsa bir birinin tekrarı olmaktan öteye gidemiyorum.
Aslında iktidarlar millet adına ortaya konulmuş iradenin çoğunluğu ile hareket etmek için görev alırlar. Lakin karşılaştıkları sorunlar ve koltuğun tılsımlı dünyası zamanla muktedir olmanın ötesinde bir ahval ortaya çıkarır.
Şimdi, nasıl olsa aynısı olacak umudu ile siyaseti mi bırakalım?
Elbette ki hayır, sadece her iktidar yenilenmesinde umutlarınızı hayallerinizi yerle yeksan edecek kadar yükseklere çıkarmayın, ta ki kurumsal bir devlet yapılanması oluşuncaya kadar.
Son sözü bu kez Temel söylesin olmaz mı (gülümsemeniz dileği ile):
Temel seçimlerde aday olmuş, büyük bir kalabalığa karşı konuşma yapacak. Hazırlanmış, kürsüye çıkmış. Cebindeki kağıdı aramış, bulamamış. Bunun üzerine seçmenlere şöyle seslenmiş:
Sevgili hemsehrularim, puraya celirkeen neler soyleyecegimu pir Allan pir de ben pileydum. Şimdi ise sadece Allah piliy.